EDİRNE ADASARHANLI KÖYÜ

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Ailelerimiz
  4. »
  5. TIKIRIK HAKKI ŞAHİN

TIKIRIK HAKKI ŞAHİN

Enver Erkan Enver Erkan -
577 0

TIKIRIK HAKKI DAYIM NUR İÇİNDE YATSIN…

   İlkokulda iken öğretmenimiz bizden bir yakınımıza özel mektup yazmamızı istedi. Erzurum-Aşkale’de askerlik yapan Halim Dayıya yazmayı uygun gördüm. Ders esnasında yazdım. Lakin adres alınacak ve mektup postaya verilecekti. Ancak o zaman ödev tamam sayılacak ve nota çevrilecekti. Mektubu ve üzeri yazılacak zarfı alıp doğruca evlerine gittim. Zarfın üzerini mektup garanti gitsin diye rahmetli Hakkı dayı kendisi yazmıştı. Yazı stili hala aklımdadır. İlk, güzel yazı öğretmenlerimden, sayılır bu sebepten.

Çocukluk yıllarımda Hakkı dayılara annem tarafından akrabamız olmaları sebebiyle evlerine akşam oturucusu giderdik annemle tüm kardeşler. Onlar da kız ve bizden biraz küçük olsalar da ben en fazla radyo dinlemek içim giderdim. Radyoda 21.00 de yayınlanan “Masal Saatini, Ocak Başı” programlarını hatırlarım. Onun dışında rahmetli Mahmure yengenin soba üzerinde kavurduğu nohutları yemeden önce o odaya yayılan mis gibi kokuyu içime çekmek ayrıca bir keyifti.

Niye Tıkırık Hakkı idi o da ayrı mevzu. Aslen Büyükaltıağaç köyündendir. Kardeşi Numan dayımızdır. Tanıyanları çoktur. Eski tip batozla köyümüze çeltik dövmeye gelirlerdi. En küçükleri Nedim’di Numan dayının oğullarının. Ya amcaları Hakkı dayıya ya da bize misafir olurlardı.

Onlar hakkında anne tarafımı tanıtan yazıyı yazarken toplayacağım.

Hakkı dayı köyümüze Tıkırıklar ailesinden Vasfiye hanımla evlendiği için gelmiş. Altıağaç’tan köyümüze göç edenlerin sayısı hayli fazladır. Evini bizim sokağın kuzey bölümünde kurmuştur. Kurtlar ve köy imamı İbrahim Baş ile komşudur.

Hoşsohbetti. Uzunağaç bayırında çok ayak izleri vardır. Uzun yıllar orada çeltik ektiler. Bizim de Uzunağaç’ta dört dönüm kadar yerimiz vardı. Yetmişli yıllarda oralarda daha henüz düzleme işleri yoğun olmadığından, su kaybeden yerler olduklarından çeltik ekilmiyordu. Biz de fasulye, ayçiçeği gibi ürünler ekerdik. Sonra lazerler girdi hayatımıza bütün arazi el tavası gibi oldu.

Bir de o zamanlar çeltik tarlalarına gitmek için motosikletler yaygınlaşmadığı için çeltik tarlalarının başında küçük bir bina olurdu. O binada ufak tefek kap kacak, bir küçük tüp, bir de üzeri sivrisineklerden korunmak amaçlı cibinlikli yatak olurdu. Uykunuz geldiğinde yatar uyurdunuz. Özellikle ilk ekim ve kurutmalar sonrası tarlayı doldurmak zaman aldığından su motorunu beklemek, tirlerin patlayıp tarlaya zarar vermesini önlemek için çeltikte yatılırdı. Bu işin kendince başka sebepleri de olduğu olurdu. Köy arazisinde bir birinin benzeri pek çok çeltik binası olurdu. Şimdilerde şehirlerde yaşayanların şehrin stresinden kurtulmak için gittiği Bungalov evler bizim çoktan terk ettiğimiz alışkanlıktır. Su motorunun sesi ve günün yorgunluğu masal ötesi, ninni ötesi bir tıkırtı olurdu. Arada kalkıp tavalara dolan suyun normal durumda olup olmadığını kontrol etmek, motorun suyu kesip kesmediğini kontrol etmek görevi de olunca sık sık uyanmak üzere tilki uykusu uyunur.

Çeltik binasındaki temel ihtiyaçlardan biri de radyodur. Boş zamanlarda çay içilirken ajans dinlemek için radyo önemli bir ihtiyaçtır.

Birkaç yıl önce evde oturucu gecelerinde masal dinlediğimiz radyoda şimdi Yeliz’in “Bu ne dünya kardeşim” Şarkısı hem de günde birkaç defa çalmaktadır. Şarkı güzel biz zamane genci, şarkıyı dinlerken büyük keyif alıyorduk. Artık her zaman Hakkı Dayının binada oturup şarkının çıkmasını beklemek yerine gündöndü tarlasının orasındaki kuş kovalama çardağımıza evden radyoyu da alarak gittik kardeşimle. Yol köye uzak, öyle aklımıza estikçe eve, aklımıza estikçe tarlaya gidilecek gibi değil. Sabah gidip akşam dönüyoruz. Ekmeğimizi yemeğimizi götürüyoruz, radyoyu da götürdük. Belki de Halim dayının traktörle gidiyoruz tarlaya da. Belki babam götürüp bırakıyor, üzeri nasılsa köye dönen birini traktörüne binip gidiyoruzdur.

Günün en önemli anı geldi bizim radyoda Yeliz başladı “Bu ne dünya kardeşim…” kardeşimle biz de şarkının ritmine uyduk başladık çardak tepesinde dans etmeye. Demek fazla tepindik ki çardak bizim ritme ayak uyduramadı paldır küldür yere yıkıldık. İlk şoku atlatınca kardeşimle bir birimize çardağın ağaçlarından falan bir zarar gelip gelmediğini kontrol ettik. Şükür ki bize bir şey olmamıştı.  Radyo da çarkı çalıyor, dünya dönüyordu. Lakin radyonun ön panelinde hafif bir çökme olmuştu. O da çalmasına engel teşkil edecek bir durum değildi. Lakin çardak ne olacaktı. Onu nasıl eski haline getirecektik. Mecburen ertesi gün babamın yardımı ile çardak tekrar ayağa kalktı. Dünya dönmeye devam etti. Hayat da akmaya. Kuşlardan gündöndüyü kurtardığımız kadar kurtardık. Kalanla idare ettik. En büyük karımız da kalan anılar oldu hayat tortusunda.

İnsanlar en çok sevdiklerini kaybedince en fazla üzülürler herhalde. Gelecekle ilgili planları bozulunca hayalleri yıkılınca bundan galiba bazıları çok fazla etkileniyor. Hakkı dayım da tek kızı Ferziye Mıstıkların İsmail ağabeye kaçtı diye çok kızdı, çok üzüldü, belki de ölümüne kadar kızını affetmedi. Annesi ve kardeşleri ile konuşmuş olmasına müsaade etmeye başladığında bile kendisi affetmemişti. Bu hiç hoş bir anı değil ama bundan sonra evladına bu şekilde davranmaktan birilerini vazgeçirsin diye yazdım. Hayat geçiyor kalan muhabbet, hoş sohbet. Hele de evlatlarla, aile ile.

Bir anım da Halim dayı ile. O dolaylı karıştı işe. Ava meraklıydı. Uçara gitmiş. Bir karabici vurmuş. Derisini yüzmüş. Yalap yalap parlıyor mora yakın simsiyah deri. Çocuk aklımla istedim aldım onu. Eve gelince koydum kapı önüne. Sabah gözümü açtığım gibi kapı önündeki deriyi aradım. Gece boyu kedi, köpek alıp almadığını merak ettim. Yoktu yerinde. Anneme sordum. Baban attı onu, dedi.  Babama seslenmeye, bağırıp çağırmaya, hesap sormaya vardırdım işi. Tabii sonuç hüsran. Güzel birkaç tokatın ardından yalın ayak başı kabak, iki gözüm iki çeşme köy kahvesine sabah çayına giden dedemin yanında aldım soluğu. Olan biteni anlattım. Tamam hele bir rahatla gidelim dedi. Elimi yüzümü yıkadılar, bir oralet ısmarlandı, ne kadar içtiysem. Aklım yediğim dayakta ve az sonra gidilecek evde karşılaşacağım babamda. Dayak devam mı eder. Neler olur bilememekten doğan korku ve moral bozukluğu. Her ne kadar dedeme güvensem de eve gidemedim. İdris ağaların yığınların oraya annem tarafından getirilen önlük giyildi, çanta alındı aç tahsil okula gidildi. Teneffüslerden birinde dedem geldi Hocanın dükkândan bisküvi gofret falanla öğleni yaptım. Ne olacaksa olsun, inceldiği yerden kopsun, deyip eve gittim. Babam zaten evde yoktu. Yemek yiyip tekrar okula gittim. Akşam her şey unutulmuştu!.. Lakin hiç de unutamadım. Gibi yaptım. Hepsine rahmetler olsun.

Hakkı Dayı 1986’da, Vasfiye yenge 2006’da vefat ettiler.

Hakkı dayı ile Vasfiye yengenin üç çocuğu oldu.

Hak.1. 1947 doğumlu Halim dayı köyümüz halkından Ahmet-Emine Alkan’ın kızları 1949 doğumlu Mahmure ile evlendi. Üç kız çocukları dünyaya geldi.

Şennaz’ın oğlu Sinan’ın sünnet düğünü için Almanya’ya gidip iki ay kalmışlar.

H.1 Zülfiye. Köyümüz halkından Baba İsmaillerden Nazif Ergen ile evlidir. Nazif de Zülfiye de hayata pozitif bakan, olayları güler yüzle karşılayıp çözümleyen insanlardır. Nazifle ta çocukluktan Kocakırlar’dan çeltik komşuluğumuzdan tanışırız. Yaş itibariyle daha çok Celal kardeşimle yakındırlar. Nazifle Zülfiye’nin üç kız çocukları vardır.

Z.1. Yeşim. Köyümüz halkından İzzet Tuna’nın oğlu Emin ile evlidir. Emin İpsala’da Doğalgaz dağıtım şirketinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Yaz aylarında aynı zamanda çiftçilik yaparak babasına yardım ediyor.

Bu yıl çocuklarının okul sorunu nedeniyle köyümüzdeki pek çok anne babanın yaptığı gibi onlar da Keşan’da bir ev alarak okulların açıldığı dönemde orada kalmaya başlamışlar. Emin de oradan işe gidip gelecekmiş. Hafta sonları ihtiyaç oldukça köye annesinin babasının yanına da uğrayarak hayatlarını devam ettireceklermiş. İki erkek çocukları var.

Y.1 Deniz. Ortaokul 7. Sınıf öğrencisi.

Y.2. Yiğit. Henüz ana sınıf öğrencisi.

 

Z.2. Ecem. Hemşiredir. Mert Karagöz ile evlidir. Mehmet damat Keşanlı ve bankacıdır. Çorlu ve Çerkezköy’de çalışmakta ve yaşamaktadırlar.

Z.3. Sinem. Bu yaz düğünlerini yaptık. O da ablası gibi sağlık alanında eğitim görmüş. Laborant olarak eğitim almış. Kimya Sektöründe İstanbul’da çalışıyor ve yaşıyor. Eşi Emre Gündoğdu’dur.

 

H.2. Günnaz. Edirne’de evli ve hayatını sürdürüyor. Eşi Kemal Çancı. Edirne belediyesinde çalışıyor. Günnaz da Fabrika’da çalışmaktadır. 

G.1. Yaren isminde bir kızları vardır.

H.3. Şennaz. Komşu köyümüz Büyükaltıağaç’tan bir Almancı komşumuzun oğlu Mehmet Akın ile evlidir. İki çocukları vardır.

Ş.1. Sinan. Mine ile evlidir.

Ş.2. Sema.

Halim Dayı 2015’de Mahmure yenge 2020’de hakkın rahmetine ermişler. Mekanları cennet olsun.

Hak.2 Ferziye. Köyümüz halkından Mıstık Hüseyin’in büyük oğlu İsmail ile 196’da evlendiler. Ferziye abla halamın yaşıtıdır. Sık sık bir akraba tanıdık, yaşıt olarak birbirlerine gider gelirlerdi. Çok sıkı sohbetleri olurdu. Ben tabii o zamanlar onlara göre on yaş geriden gelen çocuk sayılırdım. Ellerinde çeyizlik dantelleri, oyaları, örgüleri her ne olursa bir köşeye çekilip sohbet ederlerdi. Genç insanlar. Konuları ne olsun. Tabii sevdikleri, isteklileri olurdu. Ferziye abla sevince candan sevmiş. Gözünü kararttı arkasına bakmadı İsmail enişteye kaçtı. Lakin köyde çok kalamadılar, evlendiklerinden üç yıl sonra Edirne’ye gittiler. İsmail enişte Edirne’de çeşitli işlerde çalıştı, emekli oldu. Vefatından kısa bir süre önce köyde karşılaşıp sohbet ettik. Köye tatillerde geldiğinde de Osman Varolla hem komşu kızları ile evli olmaktan bacanak sayılırlar hem de yaşıt olmaları sebebiyle iyi muhabbetleri olurdu. 21.09.2022’de vefat etti. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Ferziye abla Edirne’de kendi başına evlatlarının gözetiminde yaşamaktadır.

İki erkek çocukları oldu. İkisi de köyde doğup Edirne’de büyüdüler. Yaşadılar, yaşıyorlar.

F.1. Metin. 1970 doğumludur.  Edirne’den Zuhal hanımla evlidir. Metin tekstil işinde çalıştı. Daha sonra Lalapaşa’daki çimento fabrikası olan Çimentaş’tan emekli oldu. O neslin yani şehre göç eden ilk neslin çocukları genellikle Üniversite, Yüksek okul okumak yerine genellikle Endüstrileşen Türkiye’nin genel ve temel ihtiyacı olan teknik eleman sınıfında kısa yoldan ve kolay iş buldular. Çünkü o zamanlar henüz.

-Çalışıyor musun? Sorusuna,

– Hayır, ben yoruluyorum, gibi abuk cevap veren Tik Tok fenomenleri ile tanışmamıştık.

Herkes bir işe bulur, onu ekmek kapısı beller, evinin, ailesinin geçimini sağlardı. Hatta erken yaşta işe girenler ailenin geçimine yardımcı olur, kazancını anne babasına teslim eder, çeyiz, düğün masrafları için gerekecek para kenara konurdu.

Hele de 80’ler dizisindeki anne Rukiye Hanım’ın dediği gibi işiniz SSK’lı ise değmeyin keyfine. Evlenecek eş de kolay bulunurdu, size kaynana kaynata olacak anne, babalar da. İnsanlar kanaatkârdı.  Öyle sabah kahvaltı için çıkılıp akşam dönülen Kafeler hayatımıza pek girmemişti. Yani yapacak bir şey de yok. Zaman değişiyor insanlar da değişen hayatları normal karşılayıp onlar da değişim çarkına ayak uyduruyor.

M.1. Tekirdağ-Namık Kemal Üniversitesinde okuyan Umutcan isimli bir çocukları vardır.

F.2. Çetin. O da köyde doğup henüz altıncı ayında anne babasıyla umuda yolculuğa çıkanlarımızdan. Gidiş o gidiş.

-Çocukluk yıllarımızda iyi kötü bayram seyran, yakın düğünleri falan bahane edilip köye gittik ama insanın her gün yaşadığı zamanını paylaştığı insanlarla kurduğu ilişki uzakta ve arada bir görülenlerle kurulan ilişkilere benzemiyor. Yaşım biraz ilerleyip kendi başımın çaresine bakacak yaşa gelince;

-Ben gelmeyeceğim, demeye başladım. Ağabeyim benden fazla gitti bir zaman daha köye ama ben pek ısınıp gidemedim.

Bir yeri sevmek için oraya ait güzel anılarınızın olması lazım çocukluk yıllarınızdan kalma. Haritada herhangi bir yer, üstelik, iki tepe arasında vadiye sıkışmış kalmış olan Yenicegörece’de her sokakta az çok yaşanmış bir anım oldu. Sakin kafa ile bakınca bazen hüzün bazen tatlı tebessümle anıyorum.

Mehmet Yıldırım eniştemiz bayramlarda kaynatasına geldiğinde karşılaşırdık. Yenicegörece’ye gideceğimizden söz edince,

-Ne yapacaksın orada bayır köyünde, dursana sen burada ova köyünde diye takılırdı. Dağında, bayırında yaşanmışlık çocukluk anılarınız, sizi bekleyen sıcak insanlar olunca o dağ bayır gönlünüzde geniş ve ferah bir yer oluyordu. Sonrada etrafı betonlanıp temiz hale getirilen köy çeşmesinin etrafı özellikle kış aylarında bir de köylünün hayvanlarını sulamak için getirmesi sebebiyle çamur içinde kalırdı. Çizme ile ancak yanından geçebilirdiniz. Onun o kadar kötü hallerini yaşamışım, kurtulmuş olmak sevindirir diye düşünüyor insan ama son gidişimde yanından geçerken kurumuş, kurutulmuş olmasından hüzünlendim. Artık ona ihtiyaç kalmamıştı çünkü. Her yer çeşme idi. Ne insana, ne hayvana faydası olmayacağı düşünülmüştü. Halbuki içinde ördekler yüzer, yıkanır, serinlerdi bir zamanlar. Yaz günü olmadı çok terleyince çocuklar da yüzerdi içinde. Özür dilerim sözü çok uzattım. Konudan çıktık sanki ama böyleydi. Çetin de geldiğinde aradıklarını bulamadıkça gelmeleri seyreltmiş haklı olarak.

Çetin birkaç yerde çalışıp emekli olduktan sonra hala emekli-çalışan olarak sürdürüyor hayatını Edirne’de. Edirne’nin yerlisi Bengül hanım ile evli. Henüz ortaokula devam eden bir erkek çocukları var.

Ç.1. Çağan Taha.

 

Hak.3. Muharrem. 1956 doğumlu Muharrem Uzunköprü’nün Karapürçek köyünden Emine hanımla evlidir. 1988 yılında evlenmişlerdir. İki çocukları vardır.

Mu.1. Hakkı. 1989 doğumlu Hakkı dedesinin adını almıştır. Çorlu’da Türkcell firmasında tekniker olarak çalışmaktadır. Elimizde tuttuğumuz telefonların Türkcell abonesi olanlar Çorlu civarında konuşur, görüşürlerken Hakkı kardeşimizi düşünsünler. Çünkü onun illa ki bir nebze de olsa emeği vardır bu işte.

Mu.2. Halim. 1990 doğumludur. Agabeyi gibi o da Çorlu’da yaşıyor ve çalışıyor

On üç sene önce aşağı yukarı bu zamanlar köyden Çorlu’ya göçmüşler. Babaları köyde ve Çorlu’da yaşıyor duruma göre. Halim, Croos isimli Tekstil fabrikasında çalışıyor. Sağlıklı, mutlu, huzurlu ömürler dilerim herkese.

22.11.2023

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir