05.10.2023
Halil DALKIRAN üzerine.
Halil abiyi ilk önce rahmetli babasının cenazesinin köye geldiği o karlı günden hatırlıyorum. Cenazenin başında belki ailenin en büyüğü olarak dikkatimi çekmişti, koşturup duruyordu belki cenazeyi de o alıp gelmişti o gün hastaneden.
Sonra 1970’lerin ortasında babamın bir rahatsızlığı dolayısıyla Tekirdağ’daki bir kırık çıkıkçıya gitmemiz gerekiyordu. Rica ettik; bizi Murat 124 arabası ile Tekirdağ’a götürdü. Allah ondan razı olsun. O gün ilk defa Tekirdağ’ı denizi gördüm.
-Bir daha kolayla gelemezsin, gir şu denize, demişti. Ben de girmiştim.
Yıllar içerisinde merhabamız, sohbetimiz oldu. Muhtarlık döneminde o zamanlar sanal medyada ufak tefek paylaşımlar yapıyordum, köy ile ilgili fotoğraflar çekip paylaşıyordum daha çok. Demişti ki,
– Ey bu adama dikkat edin sayesinde köyümüz pek çok kişi tarafından bilinip tanınır oldu. Benim öyle bir amacım, iddiam yoktu ama onun dikkatini öyle çekmiş.
-Teşekkür ederim, dedim elimizden geleni yapıyoruz, başka Adasarhanlı yok.
Yine bir yaz tatilinde gezmekten çok zevk aldığını söylediği Mitsubishi pikabı ile Meriç boyuna kooperatif binalarına ve çeltik tarlalarına gittik o zaman muhtardı ve
-Haydi, gel karşıya geçelim, dedi.
– E bir sıkıntı olmaz mı ?
-Boş ver ben muhtarım, bir şeyin olacağı yok. Karşıya gidip bakıp geleceğiz. dedi. Orada merhabalaştığı konuştuğu bir Yunanlı Türk vatandaş varmış. O gün tesadüfen o kişi gelmemişti ama yine de biz Halil abiyle karşıya geçtik, mısır tarlalarına baktık. Adamlar gerçekten mısırcılığı yapıyorlardı. Bizim gibi olduğu kadar değildi. İşi şansa bırakmıyorlar tohumdan başlayıp sulamasına kadar her şeyleri kar amacına yönelikti.
Çakırcıönü denilen yerdeki tarlasında kavak fidesi yetiştiriyordu onları dolaşıp Mandıralık üzerinden köye dönmüştük
Evinin henüz inşaat olduğu günlerde kardeşimle ondan bir şeyler almak için evine gittiğimizde inşaata çıkarmıştı bizi. İnşaatını tanıttı, gelişmeler üzerine konuştu, gezdirdi. O günlerde çatısının betonu betonunun üzerine su geçirmez malzeme dökülmüştü; ondan söz etti.
-Ben bu terası çeşitli şekillerde, çeşitli amaçlar için kullanacağım demişti. Yalnız bir kaygısı vardı. “İnşaat çok uzun sürdü, İnşallah oturmak kısmet olur, demişti. Kısmet oldu, oturdu. Uzun ya da kısa, az ya da çok, kavramları maalesef bizim belirlediğimiz kavramlar değil mukadderat ne ise onu yaşıyoruz.
En son beş martta annemin cenazesinde görüştük. Rahatsızdı, sıkıntılıydı.Rengi hayli soluktu. Annemin cenazesine katılmak için gelmiş ancak biz cenazeyi duyurduğumuz ikindi namazından önce kaldırdığımız için yetişemedi. İkindi namazını evde kılıp öyle gelmişti Bizim bahçeye ama biz cenazeyi defnedip gelmiştik bile. Durumu açıkladım.
-Ben rahatsızım, iyi değilim rahat durmuyor ilerledi bu illet, camiye gidemiyorum o yüzden evde kılıp geldim, kısmet değilmiş, dedi.
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.
Bu dünyada anılarda edindiğiniz yer kadarsınız.
Allah rahmet eğlesin.