ŞERİF BİLGİN
Köye gidince bana “Hoş geldin!” diyecek bir insanın daha azalmasını öğrenmek zoruma gitti. Zaten geçen ay Rahim dayımızı kaybettik. Üçüncü kuşak kardeş çocuklarıyız. Yeğenleriz. Babannelerimiz kardeşmiş. Miş çünkü babaannemizi biz değil babamız bile bilmemiş, tanımamış. Babam üç yaşında iken annesi vefat etmiş.
Kardeşi Halil İbrahim evlenip Almanya’ya göç ettiydi. Ablası Emine Uzunköprü’de yaşıyor. Ağabeyi Hasan da kışları Uzunköprü’de çocuk okutmakla meşgul. Artık kalmaz köyde kolayla. Küçük kız kardeşi köyde evli. Babalarının evinde, yanında kalan sadece Şerif’ti.
Şerif kardeşim de köyde geçinmekte sıkıntı yaşadığından köyü daha önceden terk edip –sanayi dişlileri arasında yer alan- oğlu Erkam’ın yanına Çerkezköy’e taşınacakmış. Çerkezköy köylerimizi ufaltıp kendini büyüten bir karınca kolonisi gibi. Köylülerimiz orada çoğaldılar. Edirne’nin kırsal nüfusunun büyük bir bölümü orada çalışıyor. Köyden çıkmak ve orayı iş kapısı, yurt edinmek isteyenler gittikçe çoğalıyor.
Şerif de artık köyde yamaklıkla bu hayatın sürdürülemeyeceğini anlamış gitmeye karar vermiş. Köyde hayvanı vardı galiba ön hazırlık olarak satmış. Güvercin yavrusu resmini paylaşmış Face’de. Köy böyle bir şey. İlk okul ve orta okul yıllarımda güvercin ve tavşan beslemiştim. Köyler, köylerde evler, bahçeler, insanlar buna müsaitti. Şehre gidince o zamanı, zemini bulmanız güçleşiyor. Yaz tatillerinde çiçeklerimin bakımı için ya evimin anahtarını veriyorum Ya da kapı önüne merdiven boşluğuna bırakıyorum komşulara sulamaları için rica ediyorum. Döndüğümde hala sağ iseler seviniyorum. Çünkü onların dilinden ben anlıyorum. Menekşe bakmak biraz zahmetli. Nazlı çiçek suyu pek sevmiyor. İnsaflı adam çiçeği değil susamıştır su vereyime gelmez. Çürüyü verir kökü toprak içinde siz görmeden. Gördüğünüzde artık geri dönüşsüz hastadır.
Şerif güvercinlerini kime verecek bakalım. Hadi vermedi. Kim sahip çıkar. Üç ay içinde boş sandıklar kalır. Önce yakınlardaki çocuklar – ki hala çocuk kaldıysa ortalıkta-, kediler zarar verir. Olmadı açlıktan, ilgisizlikten güvercinler uçup gider yaşayabilecekleri uygun sürülere dahil olabilirler.
Şerifin gidişi üzdü beni. Ancak bir oğlu orada anne baba ilgisi ister. Diğer oğlu yetişiyor. O da okumak veya çalışmak isteyecektir. Artık öyle az paralarla dönmüyor evler. Eşyalar çoğaldı, evler küçüldü. Çok eşya olmayınca ev boş görünüyor, etraftakiler bile evinize, size acıyan gözlerle bakar oluyorlar. Çok eşya yaşam kalitesini arttıran objeler oluyor. Eğer köyde yaşıyorsanız garajınızda, bahçenizdeki tarım aletlerinin çokluğu ekonomik durumunuzu gösteriyor. Sizin başkalarının gözündeki itibarınızı arttırıyor.
Şerif köye gittiğimde seni kahvelerde, parklarda göremezsem hüzünleneceğim. Bil ki yokluğunu hissedeceğim. Senin için de bir çay içeceğim. O mahzun duruşunu, sakin tavırlarını, samimi gülüşünü hep arayacağım. “Hoş geldin akraba.” Demeni bir ömür isterdim. Keşke köy senin, sen köyün kalabilseydin.
İlk zamanlar köyüne hafta sonlarını, bayramları, düğünleri bahane edip geleceksin. Sonra babana isyan edeceksin. Niye bize gerekli tarlayı, toprağı bırakmadın da bu hallere soktun bizi diye. Ancak zaman içinde köy yaşantını unutmaya başlayacaksın. Zamanının büyük çoğunluğunu oradakilerle geçirmeye başlayacaksın. Kafan oradakilerin dertleriyle meşgul olmaya başlayacak. “Her zaman köye mi gidilir. Durmadan masraf oluyor” sözleri onlara hak verdirecek. Bastıracaksın şahlanan duygularını sessiz çığlıklarını, hüzünlerini içine gömerek. Olsun çocuklarım kurtuldu ya yoksulluğu elinden deyip teselliler arayacaksın. Önce ev, olursa araba, evlatlarına gelin de olunca ooo değme keyfine, nereden geldiğinin pek bir itibarı kalmayacak sen artık oralı olacaksın. Belki hemen değilse de birkaç kuşak sonra bile olsa.
31.05.2016