Ramis Aga.
Haydi, zapata, vayka, kuçka.
Önce bütün pomaklardan ve Pomakça bilenlerden özür dilerim.
Bu benim çocukluğumdan aklımda kalan bir sesleniş. Bulgarca ve Pomakça bilen birkaç kişiye bunun ne demek olduğunu sordum tam olarak benim dediğim şey olmadığını söylediler.
Doğrusunu bilenler artık yorumlara yazsınlar.
Sahur sonrası dolu bir mide ile uyumak zor olunca elimde telefonla ortalıkta dolaşırken bu fotoğrafa rastladım. İlk aklıma gelen “Keşke dedim, bizim de elimizde Ramiz Aga’nın fotoğrafı olsaydı. Biz ona Ramis derdik. Ramiz’i televizyondan öğrendik.
Köye gelen eşek veya at arabalı yumurtacı, tavukçular; alüminyumcu, nayloncular bizim için belki helva demekti belki oyuncak demekti. Belki de bakkaldan alacağımız ıvır zıvır için yumurtanın nakde çevrilmesi demekti.
Çocukluk dönemimin bile erken dönemlerinde Altıağac merasından kil getirip kadınların başlarını yıkamak üzere sattığını hatırlıyorum. Ağaç ve kemik tarak da vardı büyükler için. Biz çocuklar için de koz helva. Cevizli, sert helva diyeyim. Bir büyük parçadan paramıza, yumurtamıza göre kırıp terazisinde sarraf titizliği ile tartar kağıttan yaptığı fişeğe koyar elimize verirdi. Helvanın tadı neyse de dişlerinizle kırarken ağzınızın içinde çıkardığı ses yok mu. Çok keyifliydi.
Şahsen hiç yumurta satmadım. Ya beceriksizdim ya da sözüm meclisten dışarı kendim için bir yumurta parasına muhtaç dedirtmemek adına da yapmış olabilirim bunu. Halbuki muhtaç olduğum zamanlar vardı, hatta çok vardı ama asıl konu bu değil.
Köyün sürekli ya da boş zamanlarında yumurta, tavuk toplayanları vardı. İşte onlardan bir tanesinin sokaklarda gezerken; “Yumurtacı, tavukçu geldi.” diye seslenmesini ben yukarıdaki şekliyle anlamış ve algılamıştım. Öyle miydi değil miydi? birkaç kişiye sordum ama net bir cevap alamadım.
Toptancılardan aldıkları malzemelerini eşek ya da at arabalarına doldurup köy köy, sokak sokak gezen bu insanlar gerçekten zamanın avm’leriydi. Bazı temel ihtiyaçlarımızı onlardan temin ederdik. Zaman içerisinde filmlerde dekor oldular, konu oldular. Öykülerin, romanların içinde geçen oldular. İşte biz de artık yaşını başını almış ve onların son gözlemcileri son müşterileri olarak bir fotoğraf karşısında bile duygularımızı tutamayıp aktaranlardan olduk. Pek çoğu artık aramızda değildir. Ancak onların çocukları, belki babaları ile gezdikleri zamanların anılarını yaşamış şimdi ya mesleklerini ilerletmiş olarak ya da farklı mesleklerde hayatlarını sürdürüyor olarak yaşıyorlardır aramızda.
Daha önce de böyle bir konuyu yazarken Kıvrık Yusuflarla imam lojmanı (O zaman sağlık ocağıydı) arasındaki yolun toprak zamanlarında derin olan şarampolünden eşek arabasıyla geçerken Ramiz Aga’nın oğlu yere düşmüştü arabadan. Düşmenin etkisiyle başı acıyan cocuk ağlıyordu. Ramiz aga korku ve panik içerisindebir yandan eliyle çocuğunun başını ovuştururken bir yandan da onu teselli edici sözler söylüyordu. Bu anıyı bir türlü unutamam. Allah hepsinden üzerimizdeki emeklerinden dolayı razı olsun.
Ramazanların vazgeçilmezi eski ve yeni davulcular da üzerimizdeki hak sahipleridir? Bu yıl da davulcu var mı acaba? Mahmut da gitmiş köyden. O iş de yine Nazifte midir acaba.
Çocuk yanı uzun sürenlere selam olsun.