EDİRNE ADASARHANLI KÖYÜ

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Anılar
  4. »
  5. KAYIP BÜYÜK

KAYIP BÜYÜK

Enver Erkan Enver Erkan -
265 0

Ahh ah. Kayıp Büyük.

Sevgili gençler bu yazacağım yazıyı okuyacak olanların çoğu bir masaldan söz ettiğimi zanneder. Masalın kahramanları telefon kullanmayı bilenleri var tabii ki içlerinde ama gözler yakını görmediği için hele gözlüğü de evde unutmuşsa telefonu yüzüne bir uzaklaştırıp bir yaklaştırıp bakanlar.
Onlara iyi bakın derim. Birer birer eksiliyorlar, dönüşsüz gidişlerle.
Siz onları sokakta da gördüğünüz zaman hep yere bakarlar. Yok canım ne para ne çakı kaybetmişlerdir.
Tek kaybettikleri ömür denen bu serüvenin yıllarıdır. 50- 60 yıl geride kalmış yılların, en azından 45 yıl öncesi, deli dolu yaşanmış yıllardır.
Hani zaman zaman paylaştığım o siyah beyaz fotoğraflar var ya. Onlara bir daha bakın. O bizim masal kahramanlarının hepsinin simsiyah orman gibi saçları vardır. Ayakkabıları marka ya da modelleri eski olabilir her sey gibi. Omuzları dimdiktir. Henüz o zamanlar dünya derdi ile çok fazla tanışmamıştı o omuzlar. İşimiz gücümüz cümbüştü, eğlenceydi. Biz yokluktan eğlence çıkarabilenlerdik. Şimdi çocuk, genç istediği alınmazsa psikolojisi bozuluyor, hayata küsüyor. Olmaz be evlat olmaz öyle. Sen kendin yaratıcı olacaksın ki gör ne cümbüşler çıkıyor.
Yıllar öncesinde Ramazan ayı yaz mevsimine denk gelmiş. Gündüzden anlaşılıp akşam evden kaçmanın yolu bulunmuştur. Camiye gidilecek, Teravih namazı kılınacak. Niyet halis ve bu niyet uygulanacak.
Cemaatle beraber namaza niyet edilirdi. Lakin 33 rekat abi biter mi kıl kıl. Yarıya kadar idare ederdik. Ufak tefek el kol hareketleri, laf sataşmaları bir şekilde belli bir kıvama gelirdi. Yarıyı geçtikten sonra dağılmalar iyice başlardı. Arka tarafta kikirdeşmeler artık gülmeye kadar giderdi. En son dayanamazlar yüksek sesle bizi uyarırlardı yaşlılar, cemaatin önde gelenleri. Azıcık daha sessizlik olur ama ilerleyen secdelerde arka taraf tamamen kopardı ve biraz sonra artık olayları çıkaranların kimler olduğu ortaya çıkacak ve evde babasından papara yiyeceğinden korktukları için camiyi sessiz sedasız terk etmeler başlardı. Bir sonraki secdeden sonra gene birkaç kişi fire verirdi. Tam bilmiyorum ama arka sıra namazın sonunu getirene kadar %50-60 civarında kayıpla işi bitirirdi.
Abi bize en çok lazım olan şey o sırada sevap değil ki zaman oyun için zaman. Işte namaz uzadıkça bizim oyun zamanı da kısalıyordu mecburen mamazı terk edip oyunu kuruyorduk.
Gündüzleri Ergene’ye gidip yıkandığımız o yaz sıcaklarında gece de oyundan, cümbüş’ten, koşturmadan, terlerdik; serinlemek isterdik. Bu ihtiyacımızı da Seferin çeşme giderirdi.
Yalaklar hepi topu bir buçuk metre ama sanki biz olimpik yüzme havuzunda yüzüyormuşçasına keyif alırdık. Şaka değil kulaç atmışlığımız bile vardır. Maksat serinlemek değil mi.
Bizi mezar atar sözü var ya işte bizi gerçekten atar. İnşallah o yaşlarımızın saflığından dolayı affa uğramayı dilerim Yoksa gerçekten işimiz bozuk.
Ya o insanlar çok sabırlıymış, çok anlayışlıymış, çok hoşgörülüymüş ya da bizi çok seviyorlarmış.
Özellikle kış gecelerinde genç kızların komşulara, kızı olan evlere akşam oturucusu gitmelerini daha önceki bazı yazılarımda anlatmıştım. Bu yazımda da işin diğer bir boyutu üzerinde biraz durayım.
Bir çeşit gecikmiş itiraf diyebiliriz ama vallahi kötü niyetimiz yoktu. Sadece yaşımızın gerektirdiği fenalıkları yapıyorduk ve birbirimizden farkımız olmadığını yine birbirimize gösteriyorduk arkadaşlar arasında.
Oturucu gidilen eve erkek tayfası olarak gidilir, hal diliyle camın perdesinin açılması istenir ev sahibinden. E tabii ki misafirler var Onların da rızası alınması lazım, ortam uygun mu değil mi kontrol edilmesi lazım. Ev sahibi ancak sartlar uygun olunca perdeyi açabilirdi. Bazen de inattan camın perdesi açılmazdı. İşte o zaman tiyatro başlardı. Fenalıklar tiyatrosu…
Senaryolarda neler yoktu ki. Ya önceden defalarca oynanmış oyunlar oynanır ya da ilk defa sahnelenecek oyunlar olur artık durumun, anın getirdiği neyse o olurdu.
Önce oturucu kadınların ayakkabılarına su doldurmak.
Nereden bulunmuşsa bulunmuş olan kurutulmuş acı biberler yakılarak hayat kapısından ya da cam aralığından içeriye gaz bombasından etkili bir şekilde atılırdı. İçeride bir öksürük, bir hengâme, bir sıkıntı başlardıki sorma gitsin. Lanet gelsin şerrine deyip camın perdesi açılırdı.
Yok bütün bunlara rağmen yine açılmayacaksa bahçedeki ağaçlara asılmış bakraçlardaki sütler, çamaşır iplerindeki çamaşırlar fenalıklardan bir şekilde nasibini alırdı. Hala perde açmama inatla devam ediyor mu? Ahırdaki hayvanlar salınırdı ipinden. Kümesteki ördek, tavuk, kaz Allah ne verdiyse bir şekilde kapısı bacası açılıp bahçeye fora edilirdi.
Kaybettiklerimiz mi çok kazançlar mı? Tartacak mizan bulunma ihtimali zayıf.
Kimimiz koşarken düştük dizimiz yırtıldı. Kimimiz duvardan çalıdan atlarken paçamız söküldü. Kimimiz önümüzü görmeden can havliyle koşarken sulara girdik ıslandık. Lakin ne sevgiden ne sevdadan ne dostluktan ödün vermedik. Başımıza gelene amenna sadakna dedik. Gökten ne yağmış ki toprak kabul etmesin. Bütün çektiğimiz, çektirdiğiniz gönül oyunuydu. Gönüllere söz geçiremiyorduk. İşi güzellikle çözemezsek mecburen bazen hileye, bazen yaramazlığa başvuruyorduk. O da zamanın ve mekanın icabıydı.
Zamanı gelince şairin dediği gibi,
Çekildik izzet ü ikbal ile meydandan, köşemize.
Her ne kadar pot kırdık, sürçü lisan ettik ise affola. Maksat muhabbet olsun. Yoksa dün dünde kaldı, bugünün dünle hiç bir alakası yok. Ne dün bugüne kavuşur ne de bugünküler dünü yaşar. Herkes yaşadığı günü yaşar.
Her günümüzün bir öncekinden güzel olması dileğiyle.
Sevgiyle, dostlukla, muhabbetle kalın.
Kahrımızı çekenlere sonsuz saygılarımızla.
02.12.2024

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir