Soy ağacı irdelendiğinde Halil amcanın baba tarafından soyu Konya Karaman’a dayanır. Trakya ve Balkanlarda Osmanlı fetihlerinin ardından Trakya topraklarına Anadolu içlerinden Türk ve Müslüman halk zorunlu göçe tabi tutulup bu bölgelerde Türk ve Müslüman nüfusun yerleşmesi sağlanmıştır. Halil amcanın soyu da Konya Karaman bölgesinden gelen topluluklardandır. Bu yüzden lakap olarak Karamanlı’yı benimsemişlerdir.
Babası Hasan Çanakkale Savaşlarına katılmış ve şehit düşmüştür. Halil amca henüz anne karnında yetim kalmıştır. Tek çocuktur. Annesi Tahire ikinci evliliği İpsala Kumdere’ye yapınca üvey babadan üvey kardeşleri olmuştur. Kız kardeşi Emine’nin çocukları da Gülsüm, erkek kardeşi Hüseyin’dir.
Halil amca komşumuzdu, her gün, her türlü görürdük birbirimizi. Aramızda sadece bir sokak vardı. Ancak arada ne duvar, ne başka bir engel vardı. Kafamızı uzatsak görürdük görmek istediğimizde birbirimizi. Onu duymamak, ondan haberdar olmamak diye bir şey yoktu benim için.
Hanımı Cemile yenge de Balabancık köyündendi. Bize “Kuzucuğum” diye seslenirdi. Çok hoşumuza gider, gururumuz okşanırdı bu sözle. Derli toplu, saygın, kibar bir kadındı. Öyle yalellim akıllılardan değil, oturaklı konuşur, konuştuğunu dinletirdi. Başka türlüsü zaten yakışmazdı Karamanlı Halil’e. Boşuna mı alıp kaçırdı onu. Marifetliydi de. Nereden mi biliyorum. Sümbül, Tahire ve Züner kızlarının peşinden en küçük çocukları Ömer yaşıtımdı, okul, sınıf, oyun, gençlik arkadaşımdı. Her vesile ile birbirimize gider gelirdik.
Karamanlı Halil komşumuzun bahçe kapısı hiç kapanmazdı. Günün hangi saatinde nasıl bir sıkıntı ile kim gelirse gelsin şifa bulur ya da en azından nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda yardımcı olurdu.
Ne zaman bir kırık çıkık olayı gelir belli olmaz deyip elinin altında sürekli atel çubuğu bulunsun diye hazırlık yapardı. O anda zaman alır, canı yanan kişinin tedavisi uzun sürer diye onun canının yanmasını hisseder bir an önce tedavisi olsun isterdi.
Komşu köylerden bile kırık çıkık tedavisi, diş çekimi için gelen olurdu. Günün ve şartların uygunluğu ölçüsünde tedavisi yapılır; çay, kahve veya yemek yedirilip öyle gönderilirdi. Eskiden köylerde gelen misafirin yedirilip içirilmesi, gerekirse yatılı misafir edilmesi genellikle ağa lakabını hak eden kişilerin adeta göreviydi. Eğer muhtarlık olaya sahip çıkarsa misafiri sıradaki ya da uygun durumdaki köyün ileri gelenlerine ağırlatılırdı. Cemile yenge o durumlarda genellikle üstüne görev kalan ailenin çilekeş hanımı idi. Ramazan akşamlarında cemaatin oruç açması için cami önüne de en küçük oğul olarak arkadaşım Ömer çok yemek sinini taşımıştır.
En çok aklımda kalan da güzün karpuzun bol olduğu dönemlerde karpuzdan pekmez yapardı. Karpuzdan pekmez marifet ister. O iri çekirdekli gülle karpuzlarından ne pekmez olurdu. Bize de bol bol yemek düşerdi. Karpuzları pekmez için kesip kabuklarını soyarken göbeklerini yerdik. O tatlı, sulu karpuzlar… Nerde şimdi öylesi karpuz.
Halil amca ilklerin adamıydı. Altıaağaç köyünde at ile kahveye girmiş diye anlatılırdı. Kabadayılıksa kabadayılık. Bunun şehir efsanesi olma olasılığı da yüksek ama o zamanlar hayat da öyleymiş. Adın olması için Dede Korkut hikayelerinde de bir namın olması, yiğitliğin, kahramanlığın olması gerekmez mi? Yenicegörece’de pek çok akrabası, tanıdığı vardı. Ondan söz edenler onu tanıdıklarından kendine pay çıkarırdı.
Çeltikçiliğin köyde ekilişinde yabancılarla ortaklık yaparak ön ayak olmuştur. Ben sonraki dönemlerini hatırlıyorum. Kambur Aliyle ortak çeltikçilikleri vardı. Ama o sonraki dönem. İlk dönemi Eğitmen Halil (Şen) ve Uzunköprülü Zeki Enginlerle ortak ekmişler köyde çeltiği. Ayçiçeği tarımının köyümüzde başlaması ve yaygınlaşmasında da öncülük ettiği söylenir.
Kırık, çıkık işlerinden anlardı. Yok öyle laf olsun diye değil, gerçekten anlardı. Çok kişiyi tedavi etmiştir. Komşum, arkadaşım Yunus’un dişlerinden birkaçını Halil amca çekti. Morfin falan yok. Zaten süt dişleriydi, çekilmese düşecekti.
Hayvanları enemek, ağaçlara aşı vurmak bunlar onun için günlük mutat işlerdendi. Korkulacak, şaşılacak, zorlanacak işler değildi.
Halil amca fötr şapka takardı. Yakışırdı da. Boylu poslu, kalıplı adamdı. Temiz, kibar giyinirdi. Dağınıklık ona göre değildi. Çünkü her an bir yere gidebilir veya köye gelen birileri onun tanıdığı çıkabilir, ya da gelenlerle ilgilenmek gerekebilirdi. İşte bu yüzden karşısındakine saygısından kendine dikkat ederdi.
Yedi çocuk babasıydı. İlk iki büyük, erkek çocuğu idi, Hasan ve Rıfat, üçüncüsü de erkekti ancak köyde değildi. Balabancık köyünde evlatlık Hüseyin ağbi. Köyden akrabası olan Solak Yusuf’a evlatlık vermişti Halil amca onu. Öyle gerekmiş.
İpsalalı Şair İsmail SİRKE’nin Çeltik Destanından alınan dörtlükte “Karamanlı Halil” “Kahramanlı Halil” diye geçer. Biz Trakyalılar “h” sesini genellikle yuttuğumuzdan hep Karamanlı olarak bildik, söyledik. En büyük oğlu Hasan 1942 doğumlu’dur. Köyümüz halkından Sarıoğulları’ndan 1943 doğumlu Nigar hanım ile evlidir. Onların evliliğinden dört çocukları dünyaya gelmiştir.
Tek erkek çocukları Ahmet 1971 doğumludur. 1992 yılında Özel Harekat polisi oldu. Emekliliğine üç yıl kala 2010’da subay lojmanları nöbetinde Siirt Eruh’ta teröristlerin hain saldırısı sonucu şehit düştü.
Eşi Münevver hanımdır. İki kız çocukları vardır. İsimleri.
- Kübra. Anaokulu öğretmenidir.
- Feyza henüz Üniversite öğrencisidir.
Hayatlarını babalarının son görev yeri olan İzmit’te sürdürmektedirler.
Fatma, Uzunköprü’den İrfan Tosun ile evlidir. İki çocukları vardır.
Volkan. Evlidir. Arel isminde bir erkek çocukları vardır.
Furkan. Bu yıl Üniversiteyi bitirdi.
Emine, İstanbul’da Özcan Güler ile evlidir. İki erkek çocukları vardır.
- Ahmet. Evli ve iki kız, bir erkek çocuğu vardır. Amerika’da hayatlarını sürdürmektedirler.
- Fatih, İstanbul’da İngilizce öğretmeni olarak çalışmaktadır.
Şaziye ise ailenin en küçüğüdür. Velid Eyüpağaoğlu isimli Fisyoterapist bir bey ile evlidir. Gurbette üç çocuk büyütme eşliğinde anaokulu öğretmenliğini İskoçya’nın başkenti Edinburgh ta okumuştur.
Eşinin görevi itibari ile İstanbul, Filistin, İskoçya, İngiltere, Arabistan’da bulundular. An itibariyle İngiltere’de yaşamaktadırlar. İki kız bir oğlan çocukları vardır.
1.Nur. İngilizce öğretmeni evli ve Leyla isminde bir kızı var .
2.Yüsra. bu yıl iki bölüm birden okuduğu Ablasının mezun olduğu Aston üniversitesinden mezun oldu. Yine ablası gibi aynı üniversitede mastırına devam edecek.
3.Halil İbrahim, annesi gibi evin en küçüğüdür. Bu yıl üniversite öğrencisi olmaya hazırlanıyor. Ablalarının ulaştığı başarıları inşallah ondan da bekliyoruz.
Şaziye de İngiltere’de yaşadığı yıllarda anne babasını, yanına davet etmiş ve onları İngiltere’de ağırlamıştır. Hali hazırda annesi Nigar hanımla Yalova’da yaşamaktadırlar. Nigar yenge eşi Hasan Ağabeyin sağlığında daha Uzunköprü’de yaşamaya başlamıştı. Büyük kızları Fatma onarla yardımcı oluyordu. Hasan ağabeyin vefatından sora da tek başına da olsa Uzunköprü’de yaşamını sürdürmeye devam etti.
İkinci çocuk Rıfat ağbi Meriç Küçükdoğanca köyünden Nudiye hanım ile evlenmiştir.
Onların düğünü benim ve kardeşim Celal’ın unutulmazlarındandır. Çünkü onların düğünün sonunda akşam damat pilavı yemek için beklediğim bir sırada babam:
-Hadi eve gidiyoruz, dedi.
-Pilav yiyeceğim, dedim.
-Evde yeriz, bize getirmişler, dedi.
Ama eve gelen sünnetçi imiş. Oldu da bitti, maşallah. Yok beya nerede öyle tören falan. Adam köye başka çocukları sünnet etmek için gelmiş, gelmişken toplu sünnet olayına dönüştü olay kısacası. O gün bizim gibi bir çok erkek çocuğu erkekliğe adım attı. Hadi hayırlısı. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Onların evliliğinde ilk kızları Müjgan dünyaya geldi.
Rıfat abi hanımı Nudiye yengeyi Meriç-Küçükdoğanca köyünden gelin aldı, geldi. Sokağımız bir değerli insana daha kavuştu böylece. Yıllar 1968, ay kasım. Hani derler ya huyu huyuma diye. Doğuştan gelen karakter özellikleri Cemile yengenin yönlendirmeleri ile kalıcı hale geliyordu. O da insan sevgisini her zaman ortaya koyan bir insandı. Birbirinden değerli ve kibar üç kız çocuğu yetiştirdiler memlekete ve insanlığa. Rıfat abinin ne kadar eksisi varsa hepsi artıya dönmüştür çocuklarının üçünü de okutup hayata hazırladığı için. “Köyüm, köyüm, canım köyüm” demedi hayatının en güzel yıllarında köyü terk edip önce Edirne’de sonra da İstanbul’da yaşadı ve kızlarını oralarda okuttu. Çocuklarının ona ihtiyacı kalmayınca o da köye döndü. Bir süre sonra da Meriç’te kendilerine bir ev alıp orada yaşamaya başladılar. Tabii köye de sık sık gidip geliyor. Evlerinin kapısı tamamen kapalı değil yazları köyde kalıyorlar. Kışın Meriç’e gidiyorlar. Rıfat abinin kızları ve torunları:
Büyüğü Müjgan İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi Ekonometri bölüm mezunu. Evlendikten sonra Amerika’ya gitmiş ve orada eczacılık okuyup, Amerika’da eczacılık mesleğini sürdürmektedir. Müjgan’ın eşi avukat. Dört çocukları vardır. Üç kız bir oğlan.
Zuhal Hacettepe Üniversitesinden Matematik öğretmenliği mezunu. Öğretmen eşi var. İki de kızı. Allah yar ve yardımcıları olsun. Güzel hayatlar yaşamak nasip olsun herkese inşallah. Emeklerinin, terk ettiklerinin hatırına.
Nihal Eskişehir Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezunu. Ancak o da Amerika’da iki yıl bilgisayar sistemleri üzerine okumuş. Halen de AÖF de okumaya devam ediyor. İstanbul’da bir firmada Mali İşler Uzmanı olarak çalışıyor. Eşi Polis. Biri erkek biri kız iki çocuk sahibi. Allah bağışlasın. Sağlıklı mutlu uzun ömürleri olsun. Kısacası Halil amcanın gidenlerinin listesi biraz uzun oluyor.
Rıfat ağbi Müjgan’ın daveti üzerine Amerika’ya gidip görmüşlerdendir.
Hüseyin ağabey Balabancıkta evlatlık demiştim. Onun gidişi bir çeşit aile kararıyla ve bir eksiği kapamak üzere olmuş. Hüseyin agbi aslında hanımının annesi köyümüz halkından Hıdırlardan. İki Adasarhanlılı birbirini orada tanıyıp sevip evlenmişler. Dört çocuk yetiştirmişler orada. Büyükleri iki kız.
Erdane Sarıcaali’de evli ve İpsala’da yaşamaktadır ailesiyle. Eşi Hamit Korkan, Çocuklarının ismi Ali ve Hande’dir.
Zekiye, İmam Hatip mezunu imiş ve bir imamla evliymiş Zekiye diyanette öğretici öğretmendir. Duyma, konuşma ve görme engellilere Kur’an okumayı öğretmek gibi zor bir görevi yürütmektedir. Eşi Sebahattin Kaygusuz da Bakırköy Devlet Hastanesinde din görevlisi olarak çalışmaktadır. Hatice ve Hazal isminde iki kız çocukları vardır.
Erkek çocuklara gelince Süleyman, İpsala da doğalgaz boru hattında silahlı özel güvenlik olarak çalışmakta. İpsala’dan evlidir. Eşinin ismi Eminedir. İki çocukları vardır. Kızlarının ismi Nisa. Oğullarının ismi rahmetlik şehit polis kardeşimiz, amcaoğlu Ahmet’in adını yaşatmak üzere Ahmet Mutlu’dur. Allah onlara sağlıklı, mutlu, uzun ömürler versin.
Yusuf, Ömer amcasının tavsiyesi ile İstanbul’da bir sitede elektrikçi olarak çalışmaktadır. Samsun’dan evlidir. Hanımının ismi Badegül.
Sümbül Abla, o çok derin mevzuların insanı. Ona roman yazılsa yeridir. Onun Talihi Şemsettin abi. Çok yönlü bir insan ya. Köyde kala kala delikanlı mı kalmadı. Sen git taaa Trabzon’un Of’undan köye gelmiş İmam Mehmet Yılmaz hocanın dört çocuğundan ilkine eş ol. Gayet doğal. O zaman Şemsettin agam köyde yaşıyor, köy hayatına uygun çalışıp çabalıyordu. Genç, taşı sıksa suyunu çıkaracak cinsten. Hatta elektrikçi. Muhakkak aşk da vardır. Sevince yabancısı yerlisi yok insanın. İyi insandır agam da. Çok muhabbetini dinledim, çok da iyiliklerini gördüm.
Evlendikleri yıllarda Şemsettin agam bakkal dükkânı işletiyor, çiftçilik yapıyordu. Sonra kayın babası Mehmet Hoca Uzunköprü’ye tayin olup orada ev, yer, yurt edinince çocuklar da peşinden oraya yerleştiler. Köydeki ev de bir süre sonra çok önemli bir şerh maddesi ile Hüseyin Çalışkan’a satıldı. O maddede köyün simgesi olan selvi kavağı satış dışında kalacak ve kendileri tarafından kesilip alınacaktı. Keşke kesilmeseydi. Köyün hangi merasından bakılsa görülüyordu. Simge idi nişangâhtı sanki. Sonra Uzunköprü’de bakkaliye toptancılığı, kahvecilik, bakkallık, çeltikçilik, koyunculuk, nakliyecilik…. Bu arada yetiştirilen üç çocuk.
Tacettin Edirne’de Teknik Lisede okudu. Liseden sonra Meslek Yüksek Okulu Elektrik bölümünden mezun oldu. 1996’da evlendi. Tabii bütün bunlardan pek çoğumuz habersiz yaşadık. Çünkü o zamanlar asıl ikametleri Uzunköprü idi. İstanbul’da Kiptaş’ta ve değişik yerlerde elektrik elektronik üzerine kendini geliştirdi. Demir-Çelik, kaynakçılık işlerinde uzmanlaştı. Vinç imalatı işlerinde inşaat sahalarında yurt içi ve yurt dışında çok yer gezip görme imkânı buldu. Ancak başkalarının işi bitecek gibi değil deyip aldı kendine bir vinç. Kayı Vinç’in işletmecisi olarak hayatını sürdürüyor. Ne zaman köye gitsem orada görürüm Tacettin’i. Kopmadı, kopamadı ata toprağından. Bulduğu ilk fırsatta hem anne babasını ziyaret ediyor hem de işlerin ucundan tutuyor. Zaten çocukları orada büyüdü. Bir gün köyde köylü genç kalmazsa Tacettin’in çocukları kesin bütün köy işlerini incelikleri ile bilen ve yapan olarak orada olacaklardır. Tacettin Uzunköprü’den Evrim Manga ile evli. Evrim gelinimiz sağlıkçı. Radyoterapi uzmanı. 15 yıldır tıbbi görüntüleme cihazları satışı ile meşgul. İki oğlan çocukları var. Büyüğü Kürşat Çorum Hitit Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde öğrenci. Küçüğü Sencer, lise üçüncü sınıf öğrencisi. Allah yar ve yardımcıları olsun. Tuttukları iş, kazançları mutluluk, sevgi, saygı, hoşgörü olsun.
Oğuzhan, İmam Hatip. Bir süre köyde fahri imamlık yapmıştır. Devlet memuru olarak 1996 da İpsala Koyuntepe köyünde başladığı görevini; Uzunköprü’de bir süre müezzinlik ve imam hatip olarak sürdürdükten sonra İstanbul’un pek çok semtinde çeşitli camilerde imam hatiplik yapmıştır. Halen İstanbul Esenyurt’ta Gaziler camiinde görevini sürdürmektedir. 22 yıllık çalışmanın verdiği yorgunluk kendisini her an emekliliğe sevk edebilir. Çünkü köyde hem yumurta tavukçuluğu, hem de koyunculuk çalışmaları mevcuttur. Ailece doğaya ve doğala düşkünler. Onlar sayesinde İstanbul’da yaşayan pek çok insan doğal köy yumurtası yemektedir.
Üçüncü çocukları Gökçen YILMAZ için 26.06.2016 da yazdığım yazıdır..
Gökçen YILMAZ: Onunla ilgili olarak başka bir yazıda da değindiğim noktalar vardı. Nur içinde yatsın. Uzun yıllar ailesi ile ilişkilerim olduğu halde bir zaman mesleğim gereği tatillerin kısa olması, çocukların büyüyüp gelişme dönemlerinde, babasının Uzunköprü’de yaşıyor olmasından dolayı çok sık görüşemedik. Çocukluk döneminin Uzunköprü’de Bey mahalledeki evde geçiren Gökçen’i daha çok hatırlıyorum. O da hayal meyal. Çünkü amcası Hasan’ın kızları da vardı aşağı yukarı aynı yaşlarda. Kalabalık bir çocuk gurubu görürdüm evin önünde oynayan. Kimin kim olduğu çok da önemli değildi. Çocukluğun saflığı ile oynarlardı. Laf olsun diye konuşmalar, hal hatır sormalarla geçiştirilirdi konuşmalar. Lafı çok uzatmaya gelmez çocuk kısmıyla, çabuk sıkılır, sen de nereden çıktın, git artık da oyunumuza devam edelim dedikleri sezilir yüzlerinden. Sonra annemlerde gördüm yaz tatilinde. O sıralar belki tayin bekliyordu, köyde imiş, annemler olsun, kardeşlerim olsun Gökçenle ilgili çok şeyi biliyorlardı. Onlar anlatırlardı. Öğretmen olduğunu falan.
O gece köyde Muttalip Üzüm’ün kızının düğünü vardı. Cami yanındaki meydanda kurulmuştu düğün. Kahveden eve doğru giderken biraz izleyeyim diye eve gidişimi erteleyip düğün yerine saptım. Muttalip sonuçta yaşıtım, arkadaşımdı. Zaten düğünün başladığı saatlerde de düğünde idim. Çay içmek, arkadaşlarımı görmek için kahveye gitmiştim o arada. Şemsettin ağbi de benim gibi hem yola mola verip iki nefeslenmek hem de düğüne bakmak için sapanlardandı. Kenardan kıyıdan düğüne bakıyordu. Selamlaştık. Konuştuk. Konu Gökçen kıza geldi. Onun motoru ile arkadaş gurubu ile Karadeniz turuna çıkmış. Baba bu benim için son şans olabilir. Bir daha gidemeyebilirim. Kadınız sonuçta, evlenirim, eşim müsaade etmez. Zaten yakında okullar da açılacak bu geziye katılmak istiyorum demiş. Onlar da sonuçta kocaman kız gitsin, gezsin deyip kabul etmişler durumu. Az önce yaptıkları telefon görüşmesinden söz ettik Yolda olduklarını, mola verdiklerini sabah yine yola devam edeceklerini motorunda küçük bir arıza olduğunu söz etti.
Sabah sela ile uyandım. Çok da içli idi. Yüreğimde bir şeyler hissettim o okuma karşısında. Ağabeyi okuyormuş kardeşinin vefat selasını. Ancak o kadar hissedilir acının haberini sunmak. Vefat edenin kim olduğunu duyunca içimdeki hüzün katlanarak büyüdü. Yine bir genç ölümü, yine bir sevdiğim insan, sevdiğim bir aile. Allah biz kullarına “Onu sizden çok sevdim, size güvenmiyorum. Ben de onu kendi yanıma aldım.” Deyip alıyor. Dayanamıyoruz, hüzünleniyoruz, ağlıyoruz.
Mekanları cennet olsun. Nur içinde yatsınlar. 10.08.2009 aramızdan ayrıldığı tarih.
Tahire ablam Fen Bilgisi öğretmenidir. Ortaokulu Meriç’te okudu. O zamanki şartlarda gidip gelmek zor olduğundan Meriç’in tek kız öğrenci yurdunda kalmış. Liseye Edirne’de başlamış ancak Uzunköprü’ye gelip orada Aziz Bey’in Kız Öğrenci Yurdunda Kalıp Ayvaz ve Sevgi Gökdemir çiftinin tedrisatından geçmiştir.
Öyle annemi özledim, babamı özledim, köyümü özledim, durmam burada dememiş, işine bakmıştır. Sonra da Edirne’de Eğitim Enstitüsü FKB’den mezun olmuştur. Onun Edirne’de okuduğu yıllarda kardeşi Ömer de Edirne Endüstri Meslek Lisesinde okuyordu. Yanları sıra yeğenlerden Fatma ve Emine de oradaydılar.
Tahire Abla mezun olduğunda ilk görev yeri Edirne Kız Öğretmen okulu imiş. Bir yıl çalıştıktan sonra İstanbul’a tayin olmuş ve oradan emekli olmuş.
Tahire Abla köyünü de terk etmedi. Babasından miras kalan arsanın kızlara ayrılan bölümünde kendi hissesine evini yaptı. Tatillerde, bir vesile ile geldiğinde evinde kalıyor.
Trabzon’dan İdris Aşkın enişte ile evli. İdris enişte her ne kadar öğretmen olsa da öğretmenlik yapmamış, İstanbul Laleli’de oto yedek parça ticareti yapmıştır. Artık tamamen emekli olmuş sadece hayatın güzellikleri ve kedisi ile meşgul olmaktadır.
İki çocukları vardır. Büyüğü oğlan Safa. Çatalca’dan evlenmiş. Sefa, Borusan Holding- Rangeravur ve Lendrovur-Jaguar bölümü sorumlusu. Araba almayı düşünenler için önemli bir bilgi. Eşi Beylikdüzü Belediyesinde, Özel Kalemde çalışıyor. Tahire ablanın dediğine oğluna çok iyi bir eş, o da çok iyi bir gelinmiş. Allah güle güle geçim versin.
Küçüğü kız, Ayşe Merve Aşkın. Doktor. Liseyi, Galatasaray Lisesinde okumuş. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Şu anda İstanbul’da Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bölümü, Çocuk Dahiliyesi Servisinde çalışıyor. Allah yolunu açık etsin. Başarıları daim olsun.
Züner İstanbul’da evli. Hasan enişte ile 1981 yılında evlendi ve sokağımızın ayrılanlarından biri olarak yazımız içinde yer aldı Züner de. Hasan çok kahrımı çekti. Çok çayını içtim. İstanbul’da öğrencilik yıllarımda kahvesine giderdim. Ömer onlara yakın bir evde kirada kalıyordu. Hafta sonları Ömerle buluşmak için gittiğimde Hasan eniştenin kahvede buluşur görüşürdük. Eee Enver ne var ne yok der fırsat buldukça masamıza gelir konuşurdu ve yapıştırırdı çayları önümüze. Hoş sohbetti. Köye yaz tatillerinde gelir giderdi gençlik yıllarında ama artık gelip görülecek hal hatır sorulacak, sohbet edilecek insan azalıp yorulunca istirahat edilecek mekan kalmayınca vazgeçti. Ancak zaruri durumlarda gelip gidiyor. Emekli olduktan sonra İstanbul’da daha az kalıp Keşan Gökçetepe’deki yazlık evinde daha fazla kalmaktadırlar. İki kızı var. Büyüğü Yeşim. Bir hukuk departmanında çalışıyor. Bir kızı var, adı da Liza. Küçüğü Neşe. O da evli ve bir kızı var. Kızının ismi Sena. Matematik öğretmeni olarak görev yapıyor. Allah yar ve yardımcıları olsun.
Ömer ortaokulu Küplü’de okuduktan sonra Lise eğitimi için Edirne’ye gitti. Edirne’de Tahire ablası da o sırada Eğitim Enstitüsünde okuyordu. Ömer de Edirne Sanat Okulu (Endüstri Meslek Lisesi) Elektrik bölümünde okuyordu. Son sınıfı Keşan’da okuyup mezun oldu.
Askerliğin ardından İstanbul Bozkurt Mensucat Santral Fabrikasında Elektrik teknisyeni olarak çalışma hayatına başladı. Yıl 1984’tü. Ben de o yıllarda İstanbul’da öğrenci olarak bulunduğum için ara sıra buluşur, birlikte gezer, sohbet ederdik.
Bir yıllık bir süre de Fransa’da çalışma hayatının içinde bulundu. Lakin sevemedi yaban ellerini ülkemize döndü.
İki defa da turist olarak Almanya’ya gitmişliği vardır.
1985’te aile kütüğü olarak Çorumlu, lakin doğma büyüme İstanbullu Türkan hanımla evlendi. Üç yıl sonra tek çocukları Esra dünyaya geldi. Esra Lise’den sonra Üniversiteye başlasa da eğitimini sürdürmeyip evlendi. Elazığ-Ağınlı Rehberlik Öğretmeni Altan Özer ile evliliklerinden
- 2010 yılında Alvin Asya isimli kızları dünyaya geldi.
- 2017 yılında da ikinci evlat Mustafa dünya geldi.
Nur içinde yatsınlar. Hepsi değerli insanlardı. Onlara baka baka biz olduk.