EDİRNE ADASARHANLI KÖYÜ

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Anılar
  4. »
  5. HAYATIMIZIN İÇİNDE YER EDEN BİR KAÇ GÜZEL İNSAN

HAYATIMIZIN İÇİNDE YER EDEN BİR KAÇ GÜZEL İNSAN

Enver Erkan Enver Erkan -
534 0

HAYATIMIZA DOKUNANLAR

İnsan ömrü kısa dense de pek öyle zannedildiği, dendiği kadar da kısa değil. Çok insan tanıdık, ömrümüz oldukça da daha başkaları girecek hayatımıza inşallah.

Yollarımız bir şekilde kesişmiş birkaç güzel insanla ilgili bir yazı yazmak geldi içimden.

Bu yazıya konu olan isim H/üsmen oldu. Bir Edirne Fıkrası yakıştırmasında adı geçti. Bizim Hüsmen agamız Enver Sert’te yıllarca hizmetçilik etmiş bir veli kişiydi. Sadece dünyalık yaşardı. O da kendi küçük dünyası içinde, kendine kadar. Üst baş, yiyecek içecek ve yatacak bir yer temin edilmişse yetip artardı.

Bizim kültürümüzde vardı bu tür yaşama ve yaşatma biçimleri. Yanaşma, besleme, ırgat…
Enver agada bir de tekerleme konusu olan Mehmedali aga vardı.

….Aman da dale dale, Kopuk da Memedale.

Ya da benim aklımda kalan bir şey bu. Ya da gerçekten böyleydi. Bu yazıyı okuyan birileri illaki dönüp eksiğimi hatamı düzeltecektir yorumlarda.

Bunlar Ever ağanın çeşitli işlerinde çalışırlar yeme içme, yatıp kalkma gibi temel ihtiyaçlarını temin ederlerdi.

Memedali aga sınır ötesi yani Yunanistan’dan gelmiş kimsesiz, sahipsizlerden biri.  (Bu durumları anlamak için İkinci Balkan Harbini, Kurtuluş Savaşı sonrası mübadelelerin tarihini, kayıpları bilmek gerekiyor.) Kimsesizlik zor iştir mecburen size kol kanat gerecek, sahip çıkacak, yer, yemek verecek bir hamiye ihtiyaç duyarsınız. Mehmedali aga da öylesine kapılanmış Hacıhasanlara. Onun ardından Kırklareli Vizeli Hüsmen aga da çeltik harmanlarında batozlarda çalışmak için gelmiş, sonra da her yıl tekrar tekrar gidip gelmektense temelli kalıp kapılanmış Enver Sert’e.  1970 lerde sinema işletildiği dönemlerde hala oradaydı. Ufak tefek halim salim bir adamdı. Ömrünün son yılları yine memleketine gitmiş ve orada tamamlamıştır kalan vadeyi.

Macır Lakabı ile anılan Meriçli Çingene Mustafa da Enver ağada, Lütfü Bilgin’de, daha başkalarında gündelikçi olarak çalışır veya mevsimlik işler yapar geçimini temin ederdi. Velev ki kış mevsimi parası bitti, o zaman nerede banka, kredi kartı, Sosyal Yardımlaşma Vakfı vs. köyün ileri gelenlerinden, nazı sözü geçtiklerine gider gelecek yaza kendisinin işinde çalışmaya sözü karşılığı üç beş neyse ihtiyacını alır işini görürdü.

Bunların dışında misafir olarak gelip köyden günlük geçimini sağlayan kişiler vardı. Çingene Ayşe bunların başında gelendi diyebilirim. Onun ardından çocuklarından Hürriyet olmalı gelip bazen sadece bağış, bazen de eskiler alıp onları nakde çevirip işini görürdü. Celal kardeşimin dediğine göre torunu imiş. Son gidişlerimden birinde ona hurda vermişti. Dün sordum kimdi o? diye. Torunuydu dedi. Dedem ve babamlar döneminde Ayşe ablaya bazen karşılıksız, bazen yevmiye karşılığı iyilik yapılırdı. Sonra çocukları, gelinleri, torunları köyün dolaylı vergi toplayıcıları olarak yaşamlarını sürdürdüler. Alışkanlık yapmış artık. Vermenin rahatlatıcılığını, huzurunu yaşıyoruz köyce onlara galiba. İyi ki de öyle…

Bir ara doksanlı yıllarda özellikle harman zamanlarında köye gelip havalar soğuyana kadar kalan Küplülü Şevket (Fidan) vardı. Kafayı milli piyango ile bozmuştu. “Satacaksın motoru, tarlayı yatıracaksın milli piyango biletine, para kesin sende sonra o parayla gene motoru ve diğer sattıklarını alacaksın.” deyip kendisinin de böyle şeyin olacağına inanmadığı bir hayali vardı. Zaten cümlenin sonunu da,

– Olmazsa Saatağacına tir atmaya gidersin, diyerek bitirirdi.

Bundan birkaç yıl önce yine yaz günü kahveye giderken omzunda küreği sırtında torbası ile mandıra tarafından köy içine sökün etmiş gelen birini gördüm. Üst baş hayli perişan, söylenip duruyordu, Merak ettim, geldi, küreğini Karamanlıların ahırın kapısına dayadı, torbayı da elinden bıraktı. Yükünü hafifletti lakin kızgın olduğu konuşmalarından belli olmakla birlikte kime niçin kızdığını benim anlamam imkan dışıydı.  Yalnız anladığım sigara istediğiydi.

  • Ben sigara içmiyorum, sana sigara alayım istersen, dedim.
  • Olur, dedi.

Birlikte pasaja kadar yürüdük. O anlatıyor, ben anlamaya çalışıyorum, ben soruyorum o bana

benim sorduğumla ilgili maalesef doğru dürüst cevap vermiyor. Bende merak gittikçe arttı. Bakkala gittik istediği sigarayı ve yiyecek birkaç bir şeyler aldık. Malzemeyi oturup yemesini ve kendisine çay alacağımı söyledim. Ne gezer. Çay falan içmeden geldiği gibi yine yukarı torbasına ve küreğine gitti. Köydekiler onu tanıdığı için Büyükaltıağaçtan tanıdıkları ve onun da çok kızdığı kişilere özellikle selam gönderdiler. Gerekli üslupla selamı getirmeyeceğini belirtti. Onlara da sadece gülmek kaldı.

O gidince kendisi hakkında bilgi aldım. Altıağaç’a yaklaşınca maya ağaçlığının karşısına düşen bölgede bir artezyen kuyusu odacığında yaşadığını söylediler. Bildikleri kadarıyla mazisini anlattılar. Meğer köy girişine yakın evlere gider yiyecek istermiş. Adı da Fikri imiş. (Hala seyrek de olsa gidip geliyormuş.)

Benim aldığım yiyeceklerin de büyük ihtimalle yenmeyeceğini yanında yaşayan köpeklerle paylaşacağını belirttiler. Helali hoş olsun. Rızık kiminse ona kısmet olur o kesin.

Bunların dışında komşumuz Danabaşlara Küçükdoğanca’dan gelen Kaşif dayıları vardı. Adı bizim pek alışık olmadığımız ancak ders kitaplarında coğrafya terimi olarak duyduğumuz bir isimdi. Halim selim kendi halinde biriydi. Yeğenlerine ve İbrahim eniştesine özlem duydukça gelir ziyarette bulunurdu.  Konuyu öğrendim bugün. Gerçekten İbrahim Gündoğan’ın eşi Naziye Gündoğan hanımın erkek kardeşiymiş. Naziye yenge eşi İbrahim amcaya göre erken yaşta vefat etmiş olsa da kardeşleri akrabalığı bozmayıp sürdürmüştü. Sadece saflığı, bugün bir servetle ölçülmeyecek kadar önemliydi hayatında. Kimsenin malı mülkü, parası turası onun umurunda değildi. Biraz güler yüz, biraz sohbet, yiyeceği kadar ekmek yemek bir de akşam altına serilecek bir yatak onun için dünyalara bedeldi.

Ya Balabancıklı Mustafamıza ne demeli. Komşularımdan Karamanlılara gelirdi. Ne zaman, niçin gelir, ne ister, ne diyecektir, ne kadar kalacak, ne zaman gidecektir? Kimseye bilgi verme gereği duymaz. Canı istediğinde gelir, canı istediğinde de giderdi. Araç muhakkak bulunur, bulunmasa ne gam, yürümek ne güne duruyor. Sanki niye erken döndün, ya da niye geç kaldın? mı denilecekti ki? Ya da neredeydin? Diye soran da olmaz. Yollarda o zamanlar insanlık hüküm sürerdi, yollarda tehlike denen şeyden eser olmaz, kimse böyle kavramları bilmez, kimsenin aklına, yanlış veya korkulacak şey gelmezdi ki. Olsa olsa kimsenin karşılaşmadığı ama hep korktuğu in, cin olur. Onlar da Mustafa’ya pek yanaşmazlardı. Çünkü o bir melekti.

23.09.2023 /İZMİT

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir