DÜĞÜN
Tarlada, bağda, bahçede tozun toprağın çamurun içinde çalışıp didinip kazanılan paranın harcandığı en keyifli günlerdir düğün ve bayramlar için üst baş alış verişi.
Yeni, temiz, moda üst başla sokağa çıkıp yepyeni ayakkabıların henüz yumuşamamış tabanları ile ayağınızın altındaki toprağın, kumun ezilişi, ezilirken çıkan sesin melodisi insana bütün yorgunluğunu ve yoksulluğunu unuttururdu.
Bir de aşkları göz süzmelerden ileri gitmiş arkadaş, konu komşu, hısım akraba dillerinde yer almaya başlamış olmanın heyecanıyla ayna karşısında kendini uzun süre seyredip, evet beni gören beğenir diye, kararını verip sokağa çıkınca değmeyin gençliğin keyfine. Üç arkadaş o gün önce kahvede buluşup sonra muhtarlıktan bayrağı alıp hep birlikte düğün evine gideceklerdi. Bahçe kapısından çıkarken annenin oğluna bakışında evladının doğduğu gün yaşadığı mutluluk, gurur, bu güne gelişi sanki gökyüzünün şimşekleri, yıldırımları yeryüzüne akıyor. Ortalık sonsuz bir ışığa, aydınlığa gark oluyordu.
Babasının, oğlunun arkasından bıyık altından gülümseyip gözleriyle oğlunun gelişip, büyümüş, artık evliliğe hazır bir delikanlı oluşuna bir bakışı vardı ki sanki yeryüzü sarsılıyordu göğsünün derinliklerinde. Kendi gençliği, gençliğinde yapmak isteyip yapamadıklarını oğlunun mutluluğunda seyrediyordu adeta.
Burhan kahve önüne gidince kendinden önce gelmiş sohbet eden ve onu bekleyen, Erol ve Önderle buluştu. Onlar da geçen hafta Uzunköprü’den aldıkları yeni giysilerini ve ayakkabılarını giymişlerdi. Önder her zamanki gibi saçına jöle sürmüş saçlarının dağılmasını önlemişti. Saçı düz ve ince olduğundan özellikle oynarken dağılıyor, yüzünü gözünü kapatıyordu.
Bu düğünde üçü de görevliydiler. Düğün öncesi yapılan toplantıda çocuk başı (Köy gençliğinin başkanı) bu düğünde bayrağı tutma ve taşıma görevini onlara vermişti.
Bayrak taşıma köy düğünlerinde önemli bir gelenek ve gençler için adeta birer görevdi. Hemen her genç sırayla bayrak taşıma görevini ifa ederdi. İki yakın arkadaşı da yanında bulunurdu. Toplantı gecesi düğünün en iyi şekilde yürütülmesinde görev taksimi yapılırken bayrak taşıyacak gençler de belirlenirdi. Gençler öncelikli olarak bu işe sırası gelenler arasından taliplilerden seçilirdi. Talipli olmazsa görevlendirme yapılırdı. Çocuk başının görevlendirmesine kimse de kolay kolay karşı çıkmazdı. Hele de köyümüzün çocuk başı olan H. Dağlı ‘nın bu konudaki seçimine kimse karşı gelmezdi. Nasılsa bir gün kendi düğünlerinde de bu görev severek ve gönüllülük esasına dayalı olarak biri tarafından yapılacaktı. Bazen de bayraktar düğün sahiplerinin yakını bir delikanlılar arasından seçilirdi.
Çocuk başı özellikle aşrıya giden kızların müstakbel eşi tarafından aldıkları hatırı sayılır miktardaki parayı köy gençliği için adaletli ve doğru şekilde kullanırsa bir dahaki seçimde tekrar seçilirdi. H. Dağlı da demokrat, katılımcı ve farklı fikirlere açık olduğundan; hesap verdiğinden bir kaç yıldan beri üst üste bu görevi yürütüyordu. Gençlerin denize, panayırlara gitmeleri için otobüs tutar güzellik yapardı.
Ondan önceki dönemlerde gençler arasında düğünlerde en başta kız meselesi yüzünden olmak üzere çeşitli sebeplerle yapılan kavgaların sonlandırılmasında önemli rol oynamıştı. Gençler oyun havası gibi basit nedenlerle kavga çıkarıyor düğünün neşesini kaçırıyor, aileler arasında husumetlere yol açıyorlardı. Bu konuların ortadan kaldırılmasına yaptığı katkılarla önemli bir yer edinmişti gençler arasında.
Düğünlerde silah taşımayı, gelin alınır, askıya çıkarılırken ateşlenen silahların sıkıntılarını, gereksizliğini de o kabul ettirmişti gençlere.
Hele yabancı köylerden gelen gençlerin dövülmesi, onların düğün evinden uzaklaştırılması konusunda bir kaç yılı bulan bir mücadelesi oldu. Düğüne gelen her gencin köyden kızlara talip olmadığını, olamayacağını, düğün sahiplerinin akrabası veya akrabasının arkadaşı olabileceğini anlatmaktan yoruldu. Bizim köyün gençleri de komşu köylere gidiyor, oralardan kız sevip nişanlanıyor, evleniyor. Dövdüğünüz gençler de bizim arkadaşlarımızın düğününü dağıtsa, huzursuzluk çıkarsa iyi mi olur? Gibi çeşitli konuşmalarla gençler arasında kaynaşmanın, dostluğun önemini anlattı ve ikna da etti sonunda. Ufak tefek münferit olaylar olsa da büyümeden tatlıya bağlandı sonunda.
Kahvecinin getirdiği çaylarını içtiler hep birlikte. Sohbet her zamanki gibi öteden beriden açılıp kızlara geldi. Acaba düğün evine gitmişler miydi? Henüz onların sevdiği kızlardan düğün evine gideni hiç biri görmemişti. Henüz erken sayılırdı.
İkindiye doğru köy halkı yavaş yavaş düğün evine doğru çekilmişti, çalgılar düğün evinde çalıyordu. İçkili ve yemekli düğünlerde düğün evine mübarekeye gelenlere, yemeğe katılanlara eşlik ederdi çalgılar. Hele de hatırlı biri gelirse çalgıcılar alacağı bahşişin hatırına daha bir içten ve yüksek perdeden çalıyordu havaları. Üçünün de hayali bir an önce böyle anlı şanlı ve bol eğlenceli, bol katılımlı bir düğünle sevdikleri kızlarla evlenmekti.
İki ay önce köyün ileri gelenlerinden Hüseyin Ormanlı -babasını çoktan kaybetmiş ve amcasi ile baba ogul gibi geçinen- yeğeninin evlenme düğününü öyle bir içkili, yemekli yapmıştı ki neredeyse düğüne gelip içki içmeyen kalmamıştı. Bazıları sebil gibi akan rakıları sarap ve biralardan canı ne isterse o kadar çok içmişti ki tam küfelik olup eve tanıdıklarının yardımı ile el arabasında taşınarak götürülmüştü.
Gelin için o güne kadar köyde en yüksek bahşiş olan on bin lirayı kendi rızası ile vermişti.
O yıl ürün bol olmuş, fiyatlar da iyi sayılacak durumda idi. Olmadı çok sıkışırsam bir arsa ya da kenar köşeden bir tarla satarım demişti. Yeni aldığı traktörün taksiti olmasa bunların hiç birine gerek kalmazdı da bu yıl öyle denk gelmişti. Önceki yıllarda iki kızının evlenmesi için yaptığı düğünlerde birazcık bütçesi etkilenmisti. Onlar kız olunca yapılan masraf o kadar fazla değildi ne kadar olsa da. Ama bu oğlandı. Kendisi gittiği düğünlerde hep itibar görmüş iyi ağırlanmıştı. Şimdi karşılık verme zamanıydı. Eksiklik olmamalıydi. Ele güne karşı söz olacak fırsat verilmemeliydi.
Önder kaş göz işareti ile Burhan’ı uyardı. Burhan’ınki ( sevdiği kız) yengesi ve iki komşu kızı ile düğün evine gidiyordu. Burhan’ın sevgilisinin üzerinde de daha geçen hafta Uzunköprü’ye yengesi ile gidip mağaza mağaza gezip aldığı yeni giysiler vardı. Önemliydi bu dönemde kız ve oğlanlar için iyi giyinmek.
Düğünde kaş göz işareti ve göz süzmeler, kimin kime meyli var zaten belli ediyordu. Kızın, oğlanın arkadaşları en yakınlarına durumu haber ediyor iş yayılıp gidiyor, gizlisi saklısı kalmıyordu. Her iki taraf da razı olunca, birbirlerine gönül verilince büyükler de bu işin uzun sürmemesini; en azından nişan yapıp kızla oğlanın başının bağlanmasını diliyordu.
Önder liseden sonra başladığı yüksek okul macerasını dönemin siyasi olayları sebebiyle bırakmak zorunda kaldı. Dedesi zaten evin tek erkek çocuğu olan torununu kıyamamış çekip almıştı okuldan. Variyetimiz yerinde bir oğlanı mı idare edemeyeceğiz? demişti. Haksız da değildi.
Torununun bir an önce evlenip düzenini kurmasını istiyordu. Aklının okul konusunda kalmasının önüne de geçerdi böylece.
Pek çok ailenin dünürlüğünü yapmış olan dedesi bu konuda yeterli tecrübeye sahipti. Araya başkalarını sokmaya gerek yoktu. Kendi işini kendi hallederdi.
Iki ay kadar önce bu düşüncesini uygulamaya da koydu hemen. Müstakbel dünürlerine haber salmış, akşama misafiriniz gelecek, demesi için. Zaten kız tarafı da olayı bildiği, kulakları önceden delik olduğu, rızaları da olduğu için bu misafirliği seve seve kabul etmişlerdi. Yoksa düğün değil bayram değil bunca yıldır kapımızı çalmayan bu adam bu akşam bize niye gelsindi. Aile arasında kısa bir değerlendirme yapılmış, kızın fikri alınmış, evde kısa zamanda temizlik ve tertip düzen konusunda ani hazırlık yapılıp, akşam için hazır hale gelinmiş. Hoş beşten sonra kahveler içilip mevzuya girilince ,Hayırlısı, denmiş, kızın net kararını almak ve detayları görüşmek üzere kadın dünürcülerin gelmesi üzerinde konuşularak kurulacak mutlu yuvanın kapısı aralanmış oldu o gece.
İşte en yakın arkadaşının nişanlanmış olması sebebiyle Burhan da evlenmek istediğini anne babasına önce hal ve hareketleriyle sonra da annesinin konuyu açmasıyla sözlü olarak belirtmişti. Zaten sevdiği kızla da kaçamak buluşmalarda aralarında bu konuyu konuşup ciddi niyetlerini bir birlerine açıklamışlardı.
Kısacası üç arkadaştan biri nişanlanmış biri de nişanlanma aşamasındaydı. Erol askerden önce bu işe girmek istemiyor belki askerden sonra polis olurum, ya da çalışmak için bir yerlere giderim diyordu.