EDİRNE ADASARHANLI KÖYÜ

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Anılar
  4. »
  5. ÇANAKKALELİ SİNEMACI

ÇANAKKALELİ SİNEMACI

Enver Erkan Enver Erkan -
337 0

ÇANAKKALELİ SİNEMACI

Köyümüze yaz aylarında Çanakkale’den at arabası ile sinemacı gelirdi. Genellikle iki, üç gün kalıyordu. Köyce şenlik olurdu.

Kırda olsak da rüzgar uygun eserse daha akşama birkaç saat varken köye sinemacının geldiğini anlardık. Sinemanın hayli güçlü bir ses sistemi vardı. İlk iş olarak ses sistemini kurardı okul bahçesine. Pikaba koyduğu o günlerin meşhur – Hit- şarkılarını çalar, sesi sonuna kadar açardı. Tarlada çalışırken hoparlörün sesini duyduğumuzda anlardık ki sinemacı geldi. Gün geçmek bilmezdi o saatten sonra. Sanki köy ulaşılmaz, erişilmez ilk defa gittiğimiz, gideceğimiz bir yer olurdu. Kadın, erkek, çoluk çocuk, gece olsa da film seyretsek diye heyecanla beklerdik akşamı. Yaşıyorsa kulakları çınlasın, öldüyse Allah rahmet eylesin. Çanakkaleli sinemacı at arabası ile köy köy gezerdi. Elektriği, su motorundan sağlardı. Arabada iki metre boyunda top top beyaz branda bezleri ve direkler olurdu, makinenin, filmlerin, yatağının yanı sıra. Köyden ücret karşılığı, artı akşama bedava film izlemek üzere birkaç genç de direklerin çukurlarını kazmak ve brandaları germek için yardım ederlerdi ona.

Sıra akşam sefasının başladığı saatlerde afişin gezdirilmesine gelirdi. Bir tahtaya çakılan afiş Süleyman ve bir başka arkadaşı tarafından sokak sokak gezdirilirdi. Süleyman kesindi yalnız. O afiş tahtasının asıl sorumlusu ve olmazsa olmazı idi. O gün bütün işler kalabilir afiş onun tarafından muhakkak gezdirilirdi. Adı yıllarca “Sinemacı” diye anıldı. Kurtulamadı da bu lakaptan. İleriki yaşlarda tipçe Dallas dizisinin kahramanlarından Ceyar’a benzerliğinden dolayı Ceyar diye çağrılır oldu. Biz onu toplum gönüllüsü sayıyoruz, kendi mutluluğu ya da çileleriyle hemhal olmuş olarak seviyoruz.

Sinemanın ikinci unutulmazı da Uşla Arif’ti. Çekirdek satardı. Gündüzden evde kavurduğu çekirdekleri akşam bir poşet içinde koltuğunun altına yerleştirip önce sinemanın girişinde sonra da içeride, kendine has “çıtır var.” diye seslenerek satardı. Ben bunu yıllarca “şıtırbank” olarak algıladım ve dediğiyle yaptığı iş arasında hiçbir bağ kuramadım. Sonradan annemin evin önüne, evenni; avluönüne, olenni; demesi gibi bizim söyleyip bizim anladıklarımız arasına koydum. Sesi kulağımda, çekirdeğinin o tuzlu tadı hala damağımdadır. Bardağı yirmi beş kuruştu çekirdeğin. Ölçü bardaktı. Enflasyon çay bardağının küçülmesi ile ayarlanırdı. Enflasyon arttıkça bardak küçülür, aldığınız çekirdek azalırdı, eski defter yapraklarından yapılan fişekte.

Babam para verebilirse bilet alır girerdim. Çok zaman – daha çok sinema gelir o zamanlar da gidersin der başından savardı. O zaman da komşumuzun ahırının üzerine çıkar, kamufle olup filmi oradan seyrederdik. Bir defasında nereden geldiğini anlamadığım bir taşla kaşım yarılmıştı. İzi hala duruyor sinemanın o günlerde izlediğimiz kahramanlarının birer birer seyrelmesi gibi seyrelen kaşlarımın arasında.

Sonraki yıllarda sabit sinemamız da oldu. Enver Sert, oğlu Hüseyin yetişip eli iş tutmaya başladığında bakkallık, nakliye işlerinin arasına sinemayı da sıkıştırdı. Uzun yıllar çalıştı sinema. Sonra kapandı. Ardından yazlık sabit sinemamız açıldı, Hüseyin Tarı –Cüneyt- tarafından. Köyün kenarında olan evlerinin bahçesine çıkma tahtalardan çevirdiği bir alanda oynattı sinemasını yazları, birkaç yıl boyunca. Lise yıllarıma denk geldi o yıllar. Ancak köyün dışı olması, evde televizyonların artması sebebiyle neredeyse sadece erkek seyirciler için oynadı ya da sadece o mahallenin kadınları kızları daha çok gidiyordu; ona da hizmetlerinden dolayı teşekkür borçluyuz. Bir de Cüneyt’i uzun yaşasaydı mürüvvetini görebilseydi. Takdir-ilahi…

NOT: Gürsel Durunun dediğine göre Çanakkaleli sinemacının adı Arif Bal’mış. Köye gelirken zeytinyağı da getirip satıyormuş.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir