BİR ADA ÇINARIYLA BAYRAM SOHBETİ
ALİYE ABLA
(ALİYE KILIÇER)
Aliye Abla köyün ablasıdır. Yaşı doksana varmış bilgeleşmiştir artık o. Bayram değil seyran değilse bile onun eli öpülür, öpülmelidir. Yıllardır halama bayramlaşmaya gidip gelirken dışarılarda rastlarsam bayramını kutlar, halini hatırını sorardım. Bu bayram hava sıcak vakit öğlendi dışarıda görme şansım yoktu. Dedim kendi kendime:
– Vur kapıyı gir içeri. Bayram bu çingene düğünü değil ya. Niye geldin? Diye sormazlar, Gelebilir miyim diye sormak değil de ortam müsait mi diye sorup girersin.
Öyle de oldu. Evin önündeki gölgelik çıkmada oturmuş bayram yapıyordu. Gelini Havva ve torununun Çerkez’den ev sahibi vardı misafir olarak. Eşimle bizim de bayramlaşmaya gelişimiz son derece mutlu etti onu.
Sorduk hal hatırları, baktım maşallah hafıza yerinde, sözü anlaşılır, belagat kuvvetli. Kaçırmamak gerekir bu hazineyi. Yok artık o yaşlarda olup bilgisine, görgüsüne başvurulacak yaşı ilerdeler.
Zaten Sıdıka Erkan yengemden masal dinleme konusunda ettim edeceğim ihmali hayat durmuyor yakıştıramadıklarımıza uğruyor Azrail ki yaşı ilerde olanlara da misafir olur biz yokken yakınlarında.
- Aliye Ablam, hele de bakalım kaç yaşında idin bu köye geldiğinde.
- Sekiz yaşımdaydım kızanım. Yıktı devlet evlerimizi, babamız yok, Allah Rahmet
eyleye terk-i dünya eyledi. Kaldık anamın elinde, eteğinde taze piliçler gibi. Okulda öğrenciydim o zamanlar. Öğretmen dedi ki;
– Haydi evlatlar, gidip yeni köyümüzü görelim. Evlerimize bakalım, yeni okulumuza bakalım. Bize yol mu dayanır. Bir solukta koşup vardık yeni köyümüze. Herkes evlerine dağıldı. Ev dediğin de çoğu dört duvar, kaba inşaat. Nerede buldun kapıyı camı. Bir de ne gidip göreyim ki evimiz .ok içinde, hayvan ahırı olmuş. Kerimağa Hüseyin koyunlarını kapamış bizim eve. Attım elimi belime:
-Utanmıyor musun koskoca adam evimize hayvan kapamaya, nasıl temizleyeceğiz biz onu? Sen ne biçim adamsın? Daha ağzıma ne geldiyse, ama kime ne diyorsun ki. Kerimağa o zamanlar koca adam, ne dinler beni.
– Temizledik kızanım. Yerleştik evimize. Ama eski köyden yeni köye gelene kadar çok da zahmet çektik. Devlet evlerimizi yıktırdı bizim gibi yoksullar işi savsakladıkça. Nerede para? Nerede usta? Sonuçta birkaç ev değil ki koskaca köy göçüyor. Herkes evinin bir an önce yapılmasını istiyor. Durumu azıcık iyi olanlar ustalara üç beş kuruş fazla verip yaptırtıyor evini. Küplülülerin çoğu beline keseri takıp geliyor ustayım diye, yalan yanlış, yamuk yumuk da olsa yapılıyor evler. Bazı komşular gibi bizim evi de devlet yıktı. Kaldık üç beş parça eşya ile ahırımızın bir köşesinde eski köyde. Neydi o çile be kızan? Siz şimdi ne görüyorsunuz ki? Ahhh ah, Allah kimselere öyle sıkıntılar yaşatmasın!
– E gelelim boğaz basmaya.
– O çok sonraları olan iş. Annemden öğrendim.
– Bak kızım dedi. Yok bunun zorluğu. İki türlü boğaz şişmesi vardır. Tepe boğazı, yan boğaz. Tepe boğazını böyle basacaksın. dedi. Yan boğazı şöyle basacaksın. Bastım yıllarca boğazları ben de. Basmasam canı yanıyor, nefes alamıyor sabi sübyan. İnim inim inliyor, anası kurtar kızanımı deyip gözüme bakıyor. Kendi çocuklarımın da şişince boğazı bir gittim iki gittim anama. Anam:
Mara Aliye, ne gider gelirsin çak oradan kızan kucağında zaten ateşi var kızanın. İşte böyle olcak dediydi. İlk boğaz basmayı ilk çocuğum Sadık’ta öğrendim ben. Hadi kalk git de doktor ara. Doktor nedir? Nerededir? Kim biliyor ki o zaman doktoru. Her yerin bir yaşlısı, kocakarısı, iş bileni vardı. Benim de anam iş bilirdi ben de ondan el aldım. Dedi.
-Ebelik nasıl oldu?
– Onu da anamdan öğrendim. Günde iki doğum olurdu. Anam yaşlandı, yorulur oldu yetişemez oldu.
– Aliye, kızım, bak bu iş de zor değil. Yaparsın sen bunu da dedi. Bir iki yanında bulundum. Öğrendim. Sonra da köyün ebesi oldum dedi. Ta ki Gülseren Ebe gelene kadar. Sonra bildim haddimi oturdum köşeme. Devlet okutmuş, yollamış. Yapar, o dedim. Öyle de oldu.
Allah insana bakana, insanlar veriyor olmalı bakılmaları için. Aliye ablaya da iki gelin vermiş. Yanında kalıyorlar. Saygıda kusur etmiyorlar. Dışarıdaki evlatları, torunları çeşitli bahanelerle gelip dolaşıyorlar.
“Hep kaynana olunmaz.” diyor. Ameliyat olmuş bu ramazan gelini:
– Ona gelin oldum, yardım ettim elimden geldiğince, sevmem ben kenara çekilip somurtmayı, inildemeyi, vıyıldamayı. Alacaksa ayaktan alsın canımı Yaradan, Mevlam. Diyor.
Allah geçinden versin. Daha soracaklarımız var. Hepsini bayram sıkışıklığına getirip yormadık Aliye Ablayı. Allah sağlıklı, uzun ömür versin. 06.07.2016