EDİRNE ADASARHANLI KÖYÜ

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Anılar
  4. »
  5. AHDE VEFA

AHDE VEFA

Enver Erkan Enver Erkan -
388 0

AHDE VEFA

Celal, geçen akşam Nebi Ergen komşumuzu evinde ziyarete gidip çay içip, sohbet etmişler. Halbuki kahvede, kırda koyun otlatırken de görüşüyorlar ama bu hizmete özel daha yakın, daha samimi bir ziyaret ve sohbet olmuş. Bizim çocukluk dönemlerimiz hep bir arada geçtiği için böyle bir ziyaret tuhaf ve alışılmadık değildir bizde. Bir de fotoğraf çekilip anı kayıt altına almışlar. Selamla beraber fotoğraf da geldi bana.

Nebi aga ile ilk aklımda kalan ağabeyi Gökhan ile birlikte askere gidişleri oldu. O zaman öğrendik ki Nebi ağa aslında Ahmet agaymış. Yani Gökhan aganın nüfusa kayıttan  kısa bir süre sonra vefat eden ikizi Ahmet’i sildirmemişler ertesi yıl doğan ve adına Nebi dedikleri yeni çocuk askere vefat eden ağabeyinin yerine gitmiş. Çünkü devlet katında Nebi diye biri yok. Çünkü onu kaydettirmemişler. Kısacası bizim Nebi aga, devletin Ahmet’i. Oğlu Ahmet de Ahmet oğlu Ahmet’tir.

Nebi ağa koyun otlattığı yıllarda –ki ben onu evde çok az hatırlıyorum- Celal kardeşime çok sahip çıkıp yardım ettiği için aralarında dostluk, kardeşlik ilişkisi çok fazladır. Köyde pek çoğumuzun komşuları, akrabaları ile olduğu gibi.

Benim de bir tatil döneminde Masar Osman ve Nebi ağa ile birkaç gün koyun otlatmışlığım vardır. Alt tarafı birkaç gündü ama 1978 den beri muhabbeti sürer gider bir araya geldiğimizde. Acemilik var bende. Kır ve çoban kurallarına yabancıyım. Üç gün boyunca benimle doya doya kafa buldular. Masar hızını alamayıp dövdüydü bile. Adama gün boyu fenalık ettim arada eski Ergene var, soğuk yüzüp geçecek hali yok. Ama köye dönüşte asker kulesinin orada yollar kesişti. Nereye gidesin. Kuzu kuzu sopamı yedim. Ama iyi de hak ettim. Oy ki oy, rahmeti bol olsun.

Vefatının ardından Nebi ağanın kardeşi Süleyman ağabey için de aşağıdaki yazıyı yazmıştım. Bu vesile ile onu da sayfamıza koyalım. Biz onu çok özlüyoruz çünkü.

SÜLEYMAN ERGEN

1952 ……25.10.2008

Başınız sağolsun!

Resmiye Yenge,

Mehmet, Ayşe, Filiz, Figen Kardeşlerim.

Gökhan, Nebi ağabeyler.

Emine Zekiye ablalarım.

Murat, Ahmet, Yasemin, Ayşe’nin, Hasan, Halime, Hatice, Ayşe’nin Amcası. Hasan, Ender’in dayısı. Değildi sadece aramızdan ayrılan.

İnanın ben de bir ağabeyi kaybettim. En az sizin kadar hissedeceğim yokluğunu.

Bizim bahçelerimiz bildim bileli sınırsızdı. Zamanımız birbirine karışıktı. Öncelik olmazdı sizin, bizim diye. Çocukluğumda evden çıktığım gibi soluğu sizde alırdım. Yoktu kaçı göçü aramızda. Günün hemen her vakti. İki odalı evinizde nur içinde yatsınlar Annen Ayşe Teyzem ve baban Mehmet amcam, siz kardeşler. Paylaşılırdı sofrada Allah ne verdiyse yemeklerle sohbetler.

Sen şimdi bugün giderken tek gittin zannetme. Bizden de çok şeyler alıp gittin ötelere.

Daha bir hafta önce hasta yatağında seni ziyaret ettiğimde “iyiyim” ya da “kötüyüm” diyecek takatin yoktu. Ama biliyorum ki bütün bu yazdıklarım bir filmden sahneler gibi senin de kapalı gözlerinin önünden akıp gitti.

1952 ……2008. Ne varsa bu aradaki noktaların içinde yer aldı ve her ölümlü gibi bugün imiş senin için de tatmak ölümü.

Unutulmasın ki şairin dediği gibi:

“Her ayrılıkta en az bir hüzün vardır.” Biz de bugün üzgünüz Süleyman ağabey.

Sevmedim bu sonbaharı ağbi. Ömrümün son baharı bu ağbi.

Bir haftada 2 dost kaybettim. Nagoyun Kerim kaldı, 66 oynardık Kıvrığın kahvede. O zamanlar benim ilkbaharımdı ağbi. Sonbahar böyle işte. Dökülüyor dallardan yapraklar birer birer.

Bugün senin yapraklarını toplayıp aramızdan gittiğin gün.

Nişanlandığında duyduğun heyecanı paylaşmaların, Kırkına girince namaza başlamak fikrini paylaşman güzeldi benimle be ağbi. Kırkında olmasa da ömrünün sonunda kıldın bir zaman namazını yine de. Allah (cc) büyüktür. Kabul eder o.

Eşin, çocuğun evlatlarına, ağabeylerine, biz geride kalanlara emanet kaldı. Biz kabul ettik o sorumluluğu iyi de biz de komşusuz kaldık be ağbi.

Yok artık akşam yemeklerinden sonra öttürdüğün keyif ıslıkları ve o meşhur öksürüğün. Kalan ömrümüzün eksikleri arasına girdi bu güzellikler. Kahveden eve gelene kadar beş dakika sürmeyecek yol yarım saati geçer bahçede de bir o kadar sürerdi heyecanlı anlatmaların. Hep vardı anlatacak bir şeylerin. Aldın gittin bunları bizden haberin yok belki.

Çobanlığı senden öğrendim. Düğünlerde kız tavlamak için daha uzun kalasın diye beni gönderirdin Karabibere, Buzağılığa, Büyükdereye kuzuları ayırmaya.

Oyuncu delikanlısıydın çocukluğumda düğünlerin. Sonra kufal, başkufal. -Çektiğim sondan bir önceki resmin de fahri baş kufaldı Halil Erkan’ın Hasan’dan torunu Halil Erkan’ın sünnetinde.- Şehirde yaşıyor olsaydın ORGANİZATÖR’dün sen Süleyman ağbi.

Senin kestiğin, yüzdüğün, parçaladığın kurbanlar daha bereketliydi. Bir ay sonra yine Kurban Bayramı. Kısmetse keseceğiz kurbanlarımızı. Ve inan ki sen hep orada, yanımızda olacaksın. Belki yaktığımız sigaranın dumanında, belki pişirdiğimiz etin kokusunda biz seni bulacağız.

Sen bizi yükseklerden izleyeceksin. Bizler de seni kalbimizde yaşatacağız. Dualarımız seninle olacak. İsterdim tabutunun bir ucundan da ben tutayım. Sana karşı son görevimi yapmış olmak isterdim. Ama kalpten dualarımı gönderiyorum Yaradan’a senin için.

Cenab-ı Allah’ın sonsuz rahmeti senin üzerine olsun. Mekânın cennet olsun güzel insan dost insan.

Yazmamak ihanet olurdu yaşanmışlıklara, yazdım işte.      25.10.2008

Cuma günleri hasta, yakın, yaşlı ziyaretleri eskiden gelenekti. Kim boş verin gerek yok dedi acaba?!..

Sayfa hepimizin kim ne isterse lütfen yazsın, söylesin ki yaşadıklarımızdan geriye bir nebze de olsa bir şeyler kalsın.

Sevgiyle kalın, yazıyla, okumayla kalın.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir